Mekke tarihi üzerinde, en eski ve en muteber kaynağımız olan Ahbâru Mekke yazarı Ezrakî, yeryüzünde ilk defa inşa edilen binanın Kabe olduğunu yazıyor.15 Ve tarih yazmıştır ki, bina edildiği günden bugüne kadar hayatiyetini ve icra ettiği fonksiyonu sürdürmekte olan tek mabed yine Kabe’dir.
Nitekim Allahu Te’âlâ Kur’an-ı Kerim’de bu hususu açıkça Peygamberine bildirmiştir. Ayette şöyle deniyor:
»Şüphesiz âlemler için çok feyizli ve hidâyet kaynağı olmak üzere, konulan ilk ev (mabed) elbette Mekke ‘de olandır.»[16]
Adem (a.s.) -ki o ilk insan ve ilk peygamberdir- ile hanımı Havva, Allah tarafından yaratıldıktan sonra, kendilerine yine Allah tarafından yasaklanan ağaçtan, Şeytan’m teşviki ile yedikleri için, Allah her ikisini cennetten çıkartıp dünyaya göndermiştir.
Allah bu konuda şöyle buyuruyor:
«Ve demiştik ki: «Ey Adem, sen eşinle beraber cennette yerleş, ondan (Cennetin yiyeceklerinden) neresinden isterseniz, ikiniz de bol bolyeyin. (Fakat, şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa ikiniz de (nefsine) zulmedenlerden olursunuz. Bunun üzerine Şeytan onları (n ayağını) oradan kaydırıp, içinde bulunduklarından (onun nimetlerinden) onları çıkarıvermiş (mahrum ediv er misti)»[17]
Halbuki Allahu Teâlâ, Şeytan’in bu düşmanlığını daha önce ona bildirmiş ‘onu bu konuda uyarmıştı. Çünkü Allah’ Adem (a.s.)’ı yarattıktan sonra bütün meleklerin ona secde etmesini emretmiş; bütün melekler secde ettikleri halde, daha Önce melek olan Şeytan, Allah’ın emrine karşı gelmiş ve gurura kapılarak Adem’e secde etmemişti. Hz. Adem’in şahsında Allah’a secde etmeyip isyan ettiğinden, daha Önce melek iken şeytanlaşıvermişti… O halde melek veya şeytan olmak; insan olmak veya olmamak, Allah’a karşı takınılan tavra bağlıdır.
Bu hususu Kur’an-ı Kerim şöyle anlatıyor:
«Andolsun, sizi (evvelâ) yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere: «Adem’e (yahud Adem için Allah’a) secde edin» dedik. Hemen secde ettiler. Fakat îblis dayattı, secde edicilerden olmadı.»[18]
îşte Şeytan, Allah’a ve onun en güzel yarattığı insana karşı bu şekilde düşmanlığını gösterdiği için Allahu Teâlâ, onun düşmanlık ve oyunlarına karşı, Adem (a.s.)’i şu şekilde uyarmıştı:
«Biz de: «Ey Adem, demiştik, hiç şüphesiz ki bu, senin de, zevcenin de düşmanıdır. Bundan dolayı sakın sizi cennetten çıkarmasın o. Sonra zahmete düşersiniz. Çünkü senin acıkmaman, çıplak kalmaman hep oradadır. Ve sen hakikaten burada susamaya-caksın, güneşdn sıcağı altında da) kalmayacaksın.[19]
Ne varki Şeytan, Adem’i ayartmış ve Adem, Allah’ın onu uyarmasına rağmen, şeytanın yalanlarına kanarak Allah’ın «yaklaşmayın!» diye emir buyurduğu ağaca yaklaşmış, böylece âsî olmuştur. Bu konudaki âyet şöyle devam ediyor:
«Nihayet şeytan onu fitledi: «Ey Adem, dedi, seni ebedîlik ağacına, zeval bulmayacak bir devlete (ulaştırmaya) delâlet edeyim mi?» İşte bunun üzerine ikisi de ondan yediler. Hemen kötü yerleri açılıverdi. Üstlerini cennet yaprağından yamamaya başladılar. Adem, Rabbine karşı geldi ve şaşıp kaldı.»[20]
Allah’a karşı yaptığı bu isyandan ötürü çok üzülen Adem (a.s.), tövbe edip, yalvarmaya başladı. Allah da onun tevbesini kabul etti.[21] Kabul etti amma, artık o cennette kalamıyacaktı. Allah onu ve zevcesini dünyaya attı.
Adem’in, cennet gibi bir yerden, onun hiç benzeri olmayan dünyaya atılışının sebebi, gördüğümüz gibi şeytanın telkin ve tavsiyelerine uymasından ileri gelmişti. Çünkü şeytan, insanı Allah’tan uzaklaştırma, onu Rabbine karşı isyankâr yapma savaşı vermektedir.
Şeytan, bütün yaratıklar içinde ilk defa “tanrı olma” iddiasında bulunan, Allah’ın kanunlarına karşı çıkandır. Allah’ın kendisine lütfettiği makamı kötüye kullanan; o makama gelince, kendi nefsine aldanan, Allah’ın kanunlarına karşı kanun koymak isteyenlerin ilkidir şeytan… Buanlamda Şeytan, Allah’ın koymuş olduğu, “Meleklerin Adem’e, ya da insana secde etme”kanununa karşı çıkarak, aynı zamanda ilk laik olmuş oluyor. Çünkü Şeytan, bunun argümanını bile ileri sürmekten çekinmiyor ve Allah’a karşı gelerek, “Ben ondan (Adem’den) daha hayırlıyım. Beni ateşten onu ise topraktan yarattın”[22] diyor. Gördüğümüz gibi Şeytan, Allah’ın yaratıcılığını -bugünkü laiklerden çok daha samimi ve yakinen ikrar ettiği halde O’nun koymuş olduğu kanunu tanınıyor. Böyle davrandığı için de ilk laik, ve ilk kâfir, olmuş oluyor. Ondan sonra da, insanlık tarihi boyunca Allah’ın kununlarına karşı çıkanlar, şeytanın yöntemini uyguladılar. Allah’ın, peygamberi vasıtasiyle gönderdiği kanunları ilga edip, kendileri kanunlar uydurdular.
Allah’ın kanunlarını tanımama ve kendisini tanrılaştırma cüretini gösteren firavunların, nemrutların, calutların, zalimlerin, diktatörlerin, Allah nizamının düşmanlarının lideri olan şeytan hakkında Allah şöyle buyurdu:
«Bunlardan kim «Tanrı o değil, benim» derse, cehennemle cezalandırırız..[23]
Yâni Allah diyor ki, «kim benim kanunlarımı tanımayıp, benim kanunlarıma zıt kanunlar koyarsa; insanları kendi elleriyle yaptıkları put heykelleri önünde saygıya durdurup veya diz çöktürüp veya etek öptürüp veya secde ettirerek Bana kulluktan uzaklaştırırsa, o cehennemliktir; çünkü o böyle yaparak tanrılık taslamıştır».
Firavunun yaptığı da bundan farksızdı. Hz. Musa (a.s.) ve kardeşi Harun (a.s.), ona İslâm’ı tebliğ edince, o tanrı olduğunu söylemişti. Kur’an-ı kerim bu hadiseyi şöyle anlatıyor:
«Musa’nın haberi sana geldi mi? Hani Rabbi ona, kutsal olan Tuva vadisinde seslenmişti: «Firavuna git; çünkü o, azdı, sapıttı.
Ona de ki: “Temizlenme isteğin var mı? Seni Rabbine yönelteyim, böylece (O’ndan) korkmuş olursun.» (Musa) ona büyük mucizeyi gösterdi. Fakat o, yalanladı ve isyan etti. Sonra da (karşıt olarak) çaba harcayıp sırtını döndü. Sonunda (yardımcı güçlerini, yâni ordu komutanlarını, devlet erkânını) topladı ve seslenerek dedi ki «Sizin en yüce rabbiniz benim». Böylelikle Allah da onu, ahiret ve dünya azabıyla yakaladı. Gerçekten bunda, “içi titreyerek korkacak” olan bir kimse için elbette bir ibret (ders) vardır.» [24]
O halde görüyoruz ki, Allah’a karşı gelmede, ona isyan etmede, O’nun kanunlarım tanımamada, hem Şeytamn, hem de bu yolda onu izleyenlerin, yöntemi değişmemekte; menfaatları kaybolacak diye, esas kanun koyucu olan Allah’ı görmezlikten gelip, vatandaşlarını, reayalarını kandırarak, kendileri, işlerine gelecek ve de sömürü düzenlerini en güzel bir şekilde devam ettirecek kanunlar koymaktadırlar.
îşte Allah’a karşı ilk defa isyan bayrağı açan şeytamn iğvası-na kapılan Adem (a.s.), yaptığı hata yüzünden cennetten kovulunca, cennete hiç benzemeyen dünyaya atıldı. O zaman meleklerin bile uğramadığı bu yeni ülkede sıkılmaya başlayan Adem, Allah’a şöyle yalvardı:
«Yâ Rabbi bana ne oldu? Artık meleklerin seslerini dahi duyamıyor, onları hissetmiyorum». Allah ona şöyle buyurdu:
«Ey Âdem bu senin hatandı. Fakat sen git ve Bana bir bina yap. Ondan sonra da, meleklerin cennette, Arşı Âlâ (yâni en yüksek gökte)’daki Beytu’l-Ma’mûr’un (yâni Bana kulluk yapılan bu en yüksek makamın) etrafında tavaf ettikleri gibi, sen de Mekke’de yapacağın bu bina (yâni Kabe) nin etrafında tavaf et ve Bana kulluk yap!».[25]
Bunun üzerine Hz. Adem (a.s.), Kabe’yi inşâ etti ve orada yerleşerek yaşamaya başladı.
Hadisede görüldüğü gibi Adem (a.s.)’ın Cennet’ten çıkarılışının tek sebebi şeytan değildi… Bunda, bizzat Adem (a.s.)’m hatasının, yâni günahının da payı büyüktü. Nitekim; bu hadisede tek suçlu şeytan olsaydı, Allahu Teâlâ da yalnız onu cezalandırırdı. Ama gördüğümüz gibi, Allah, Hz. Adem’i de cezalandırdı.
Burada esas üzerinde durulması gereken husus, şeytan’m düşmanlığını bilmesine rağmen,[26] Adem (a.s.)’in kendisine ve eşi Havva’ya yasaklanan ağacın meyvalarını yemeleridir.
Kur’an1 da belirtildiği gibi,[27] Allah, Adem’e ve eşine, Cennet’in bütün nimetlerini helâl kılmıştı, “istediğiniz her şeyi, dilediğiniz gibi yeyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın!” demişti onlara… Cennet’in binlerce, belki milyonlarca olan nimetleri, neden onlara yetmemişti de; Allah’ın yasakladığı ağaca yaklaştılar? İşte mesele budur!
Allah (c.c) dileseydi, onlara o ağacın meyvesini de helâl kılardı. Fakat yüce Yaratıcı, bir meyveyle dahi olsa, kullarını imtihan ediyor: Acaba kendilerine helâl kıldığım binlerce nimet’e rağmen, kulum Benim rızamı unutur da, yasakladığım tek ağaçtan yer mi?.. İnsanoğlu, neden binlerce nimete kanaat etmiyor da, Allah’ın yasakladığı meyveye yanaşıyor? Şayet Allah, istisna ettiği bu ağacı da yasaklamasaydı, belki Adem ve Havva, o ağaca diğerlerinden sıra bulup- hiç yanaşmıyacaklardı bile… tşte, meselenin düğüm noktası budur: İllâ da haramdan yemek isteme duygusu!..
Haramdan yeme ve haram işleme konusunda, şeytan her insanı teşvik etmede; kendisine meyilli olanlarla işbirliği yapmaktadır. Ve şeytan, bunu yaparken de, bir tek yöntemi vardır: Teşvik ettiği yolu güzel göstermek! Dikkat edilirse, Adem (a.s.)’ı da öyle kandırıyor: Ebedilik ağacı ile…
Yâni Şeytan, şöyle diyor Hz. Adem’e:
“Ey Adem, Allah siz insanları ölümlü yarattı. Belli bir müddet yaşadıktan sonra ölecek, toprak olacaksınız! Ancak size göstereceğim bir ağaç vardır ki, onun meyvesinden yerseniz, hiç bir zaman Ölmez, ebedileşirsiniz! Çünkü bu ağacın adı, Şeceretu’1-huld, yani ebedilik ağacıdır. Bir defa ondan yediniz mi; hem ebedî olursunuz, hem de hiç bir zaman yıkılmayacak bir devlet sahibi olursunuz! Bu seviyeye de çıktınız mı; hiç kimsecikler size karışamaz, sonsuza dek, dilediğiniz gibi yaşarsınız!..”
Hz. Adem (a.s.), Şeytamn böyle güzelleştirdiği bir gelecek karşısında, Allah’ın emrini unuttu; ve ikisi de, yâni hem Adem, hem de Havva anamız, o haram kılınmış ağaçtan yemeye başladılar…
Artık şeytan’m işi bitmişti… insanoğlunun atasını, Allah’a isyan ettirmişti.
Hz. Adem (a.s.) ve eşi, meyveyi yer-yemez, avret yerleri açıldı; ve ağaç yapraklarıyla örtünmeye başladılar. Rabbi’ne karşı böylece isyan eden Adem (a.s.) pişman olmuştu amma, iş işten geçmişti… Çünkü o ağaç onları, değil ebedîleştirmek, bilâkis utanılacak bir seviyeye düşürmüştü.
Bu suretle kendi emrini çiğneyen Adem ve Havva’yı, Allah cezalandırarak, dünyanın en ağaçsız, en kurak kayalıklarına Mekke’ye atıverdi.
Halbuki Allah (c.c), onlara, acıkmamayı, susamamayı, güneş altında rahatsız olmamayı vadetmişti.[28] Amâ onlar, Şeytanın iğvâsma kapıldılar ve Allah tarafından cezalandırılarak Cennet’ten kovuldular.
işte bizler, o atanın çocuklarıyız. Tıpkı ona o ağacı yasakladığı gibi, bize de bazı şeyleri haram kılmıştır. Bu haramları yaparsak, onlar gibi, biz de Allah’ın cezasına uğrarız. Çünkü Şeytan, görevini bırakmadı.[29]
Dünya, cennet gibi değil. Allahû Teâlâ, Cennette işlenen bir günâhı hemen cezalandırıyor; dünyâda işe durum farklıdır:
Allah, kendisine karşı işlenen günâhlara karşı, dilerse dünyada cezasını verir, dilerse hesap günü dediğimiz Ahiret gününde… Veya her ikisinde de cezalandırır günahkâr kulunu…
Adem (a.s.)’ı ise cennette cezalandırıp yeryüzüne, yâni dünyaya attı ve onun için Mekke vadisini uygun buldu.
Adem (a.s.)’m ölümünden sonra bir müddet hayatiyetini koruyan Kabe, daha sonra tabiî afetlerden dolayı yıkılmış ve daha sonraki devirlerde de Hz. ibrahim (a.s.) Mekke’ye gelerek onu yeni baştan inşâ etmiştir.[30]
Tarihlerin bize verdiği bilgilere göre, Mekke’ye yerleşen Hz. ibrahim’in oğlu ismail (a.s.)la, Özellikle Zemzem kuyusunun orada bulunmasından dolayı bir yerleşim merkezi, önceleri bir köy, sonraları bir kasaba niteliğinde büyüyen Mekke, çeşitli kabilelerin, ticaret kervanlarının, Kabe’yi ziyarete gelen yabancıların uğrak yeri olmuş, zaman zaman da Zemzem kuyusuna sahib olma hırsından dolayı savaşlar da olmuştur. [31]