Hz. Peygamberin Dili
İnkar edenler ve peygambere iftira etmek isteyenler şöyle demişlerdir: Bu kitabı o öncekilerden öğrendiği üzere yazmıştır. Yani İncil’in ve Tevrat’ın etkisinde kalarak ona benzer bir şeyler yazmıştır. Atalarından gördüğü üzere onlar gibi uydurmuştur. Bir diğer iftiraya göre o zamanın mitoloji anlatıları tarafından yazdırılmıştır. Hatta öyle saçma iftiralar da atmışlardır ki iftira ettikleri adamın dili Arapça bile değildir.
Allah Nahl 103’te bununla ilgili olarak “Kuran’ı ona bir insan öğretiyor demekte olduklarını biliyoruz.. Nispet etmeye uğraştıkları adamın dili yabancıdır. Oysaki bu, apaçık Arapça bir dildir. ” diye buyurmuştur.
Gerçi diyeceksiniz ki Kuran’a ve peygambere iftira atanın beyni zaten pek gelişmemiştir. Bu saçma iftirayı da zaten bu kıt zekalılar atmıştır.
İĞRETİ HAYAT VE KAYBETTİRDİKLERİ
Allah Kuran’ın değişik yerlerinde, iğreti hayat yani dünya hayatı ile ahireti karşılaştırmıştır. Allah’ın bu ayetlerindebize özellikle söylediği şudur ki geçici iğreti hayatı, ahirete tercih etmeyin sonra pişman olursunuz. , ama iş işten geçmiş olabilir. Allah Nahl 107’inci ayette “Bu böyledir, çünkü onlar şu iğreti hayatı ahirete tercih etmişlerdir ve Allah küfre sapanlar topluluğunu doğruya kılavuzlamaz. ” der.
Etrafımıza baktığımızda Allah’ın bu benzetmesine uyan birçok insanı görebiliriz. İnsanlar sadece haramların Allah’tan bizi uzaklaştırdığını zanneder oysa bir sürü, haram olmayıp helal olan şey de bizi Allah’tan uzaklaştırabilir. Bu iğreti dünya hayatının keyfini çıkarmak için yaptığımız birçok davranış ki helal olmasına karşın bizleri Allah’ı anmakta onun için bir şeyler yapmaktan alıkoyar.
Günlük koşuşturmalar içinde kimimiz ticarete dalarak, kimimiz ticarete dalarak, kimimiz eğitim anında, kimimiz aile içinde, arkadaş çevremizde eğlenirken, gezerken, karşı cinsle ilgilenirken, spor yaparken, sanat yaparken, yürürken, koştururken, koşuştururken yani hayatın her anında kibunların hiçbiri haram değilken içine daldığımız bu iğreti dünyada Allah’ı unutabiliriz, O’nu anamayabiliriz. Şeytan’ın da bize süslü gösterdiği bu dünya hayatına kendimizi ne kadar kaptırırsak Allah’tan o kadar uzaklaşmaya başlarız. Helal olarak değerlendirdiğimiz şeyler bir bakmışız ki bizi harama doğru götürmeye başlıyor.
Bu yüzden çok dikkatli olmalıyız. Allah “beni anın” derken bile, beni şu kadar kere sayarak anın demiyor. Ama gördüğümüz bir bitkide, karşılaştığımız günlük her olayda (güneşin doğşu, batışı, gemilerin, uçakların, araçların gitmesi, doğum, ölüm, arının bal yapması, nefes alma, şükretme, duyma, cinsellik, denizler, dağlar, kuşlar, aşk, sevgi, denizlerin altı, madenler, para kazanma, eğitim, öğrenme, öğretme, farklı dille konuşma, yeni insanlarla tanışma, acı hissi, spor, eğlence, gezme, televizyon, telefon, yağmur, asfalt yolar, deprem, elektrik, ateş yani buluşlar) daha sayamadığımız her şeyde Allah’ı anabiliriz, O’nun verdiklerine şükredebiliriz. Allah’ı çok anmamız bize ahireti hatırlatır.
Bu dünyanın iğreti bir hayat olduğunu aklımızdan çıkarmayız, hareketlerimizi ona göre ayarlarız, bu dünyada herkes ahireti düşünerek yaşasa zaten herşey yoluna girer, bu iğretilik ortadan kalkar, şeytan da kendine iş arar.
HİCRET NİRE KIZDIRILMAK NİRE
Büyüklerimizden duymuşuzdur, bir olayla ya da bir konuyla ilgili bir şey anlattıkları zaman “O nire bu nire” derler. O ile bu arasında dünyalar kadar fark vardır. Birden böyle aklıma geldi de ben de böyle yazdım. Peygamberimiz zamanında o ve onun yanındakiler nice zorluklar çekmişler nice güçlükler atlatmışlardır.
Allah yolunda işkenceye uğratılmışlardır hatta işkencenin üstüne bulundukları yerden mecburi hicret etmişlerdir. Allah, Nahl 110’da “Kuşkusuz Rabbin işkenceye uğradıktan sonra hicret eden, ardından cihat edip sabreden kişilerin yanındadır. ” der. Hz. Peygamberimizin de nice zorluklar çektiğini Mekke Medine hicretini hepimiz biliriz. Biliriz ama sadece bilmekle yetinip vay be falan deriz en fazla. Acaba bu zamanda kaç kişi Allah yolunda işkence çekmeye dayanır ya da kurulu olduğu düzeni, arkadaşlarını, ailesini, çevresini bırakıp hicret edebilir?
Bizim gördüğümüz insan manzaraları ise şöyledir: Adam namaz mı kılıyor, oruç mu tutuyor, içki mi içmiyor yakın bir arkadaşı onu kınasa, sevdiği karısı ona küsse, ana babası azarlasa, çalıştığı kurumdan baskı görse kaçacak delik, saklanacak yer arar. Arkadaşları kızdırmasın diye iki duble içki de içer, sevgilisi terk etmesin diye ben ateistim bile der. Bir tarafta işkence uğrayan, hicret eden peygamberimiz ve arkadaşları; öbür tarafta kızdırılmasın diye dinini, Allah’ı terk eden adam. Bu başlığı yazmak için insan iki saniye düşünmez.
EŞEK ETİNİN TADI MI KÖTÜ, YOKSA GÜNAH MI?
Allah, Kuran’da bütün haramları saymıştır. Bunları yapmanın yasaklandığı belirtilmiştir. Buna rağmen insanlar Allah’ın indirdiğini yeterli görmeyip yeni haramlar, yasaklar uydurmuşlardır. Allah’ın indiridiğiyle insanların uydurduğu birbirine karıştırılmış günümüzde din diye önümüze sunulmuştur. Herşeyi bilen Allah bu konu ile ilgili Nahl 115 ve116ıncı ayetlerde şöyle demiştir.
Nahl 115 ” O size ancak şunları haram kılmıştır: kan, domuz eti, ölü, Allah’tan başkası adına kesilen hayvan. Bununla birlikte, zorda kalan başkasının hakkına tecavüz etmemek sınırı da aşmamak şartıyla bunlardan yerse, Allah bağışlayacak, merhamet edecektir. ”. Nahl 116 “Yalan düzerek Allah’a iftira etmek için dillerinizin uydurma nitelendirmeleriyle şu helaldir, şu da haramdır demeyin. Yalan düzerek Allah’a iftira edenler kurtulamazlar. ”
Yukarıdaki ayetlerde Allah nelerin yenmeyeceğini bize açıklıyor bunun dışında kalanlarınsa bize helal olduğunu söylüyor. Allah böyle söylemişken bir bakıyoruz etrafımızdaki bazı kimseler Allah’ın helal saydıklarını da haramlaştırıyor.
Geleneksel İslam’a göre ayrı görüşlere sahip mezheplerde ise kimine göre haram olan diğerine göre helal olabiliyor. Bazısı midye, karidese haram derken, bazısı at ve eşek etinin de haram olduğunu savunuyor. Allah’ın kitabı ortada dururken ve Allah nelerin haram olduğunu söylerken insanlar nasıl oluyor da şunlar da haram diyebiliyorlar.
Allah’a bu konuda nasıl iftira atabiliyorlar ve hala kendilerini bu dinin savunucusu masum insanlar olarak görebiliyorlar. Allah böyle insanlar da olduğunu bildiğinden büyük bir ihtimalle bu iki ayeti ard arda gönderiyor olabilir. Günümüzde, eski zamanlarda da bir sürü insan rahatlıkla şu helaldir bu haramdır diyebiliyor hem de Kuran’dan böyle bir hüküm çıkmazken.
Peki bunların kitapları ne, ataları Allah’ları mı? Büyükleri peygamberleri mi? Yazıtları kitapları mı? Gelenekleri yol göstericileri mi? Hadi diyelim ateistler dine saldırmak onu ortadan kaldırmak, dini çarpık ve içinden çıkılmaz bir şekilde göstermek istiyorlar. Peki ben müslümanım, Allah’a inanıyorum diyen insanlar niye Allah’a ve Allah’ın indirdiği Kuran’a tabi olmazlar ona güvenmezler.
Yoruma kapalı.