Cehennem Azabı
İşte bu söylediğimiz cehennemin genişliği ve vadilerin derecelere bölünmesidir. Bunlar da dünyanın vadileri ve şehvetleri ade-dincedir. Kapılarının adedi ise, kulun kendileriyle isyan ettiği yedi âzanın adedi kadardır. O kapıların biri diğerinin üstündedir. En üstündekine Cehennem, sonrakine Sekar, sonrakine Lezza, sonrakine Hutame, sonrakine Sair, sonrakine Cahîm, sonrakine Hâviye denir.
Şimdi Hâviye’nin derinliğini dikkatle izle! Zira onun derinliğinin hududu tıpkı dünya şehvetlerinin derinliğinin hududunun olmadığı gibi yoktur. Nasıl ki dünyanın bir ihtiyacı, insanı daha büyük bir ihtiyaca götürürse, cehennemin Hâviye’si de kendisinden daha derin bir hâviyeye götürür.
Ebû Hüreyre diyor ki: Hz. Peygamber ile beraberdik. O anda bir gürültü işittik. Bunun üzerine Hz. Peygamber ‘Biliyor musunuz, bu neyin düşüşüdür?’ dedi. ‘Allah ve Rasûlü daha iyi bilir’ dedik. Hz. Peygamber şöyle dedi:
Bu bir taştır. Yetmiş sene önce cehenneme atıldığı halde şimdi cehennemin dibine vardı.243
Sonra cehennem derekelerinin değişik olmalarına dikat et; zira ahiret, derece bakımından daha büyük, fazilet bakımından daha yücedir. Nasıl ki insanların dünyaya üşüşmeleri değişik, kimi dünyada gark olan bir kimse gibi dünyaya dalmış, dünyadan çokça edinmiştir, kimi belli bir hududa kadar dalmıştır, tıpkı bu-nun gibi ateşin onları sıkıştırması da değişiktir; zira Allah Teâlâ zerre kadar zulmetmez. Ateşte olan herkesin üzerine, nasıl olursa olsun azabın çeşitleri arka arkaya gelmez. Her birinin belli bir hu-dudu vardır. Azabı isyan ve günahına göredir. Ancak azâb en az olana, dünya bütün varlıklarıyla verilse, içinde bulunduğu azabın şiddetinden kurtulmak için onların hepsini feda ederdi.
Hz. Peygamber (s.a) şöyle demiştir:
Cehennem ehlinin azabı enaz olanına, cehennemde ateşten yapılmış iki papuç giydirilir ki onların hararetinden onun beyni fıkır fikir kaynarEğer cehennem Gassak’dan bir kova dünyaya atılsaydı, yeryüzünde yaşayanların hepsi onun pis kokusunu hissederdiEğer Zakkum’dan bir damla dünya denizlerine akıtılsa idi, dünya ehlinin maişetini ifsâd ederdi. Acaba yiyeceği zakkum olanın hali nice olacaktır?250
Enes, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
Allah sizi neye teşvik etmişse, onu isteyin. Azabından, ikabmdan ve cehenemden korkup sakının! Eğer cennetin bir damlası, dünyanızda olsaydı, herşeyi güzelleştirip hoşlaştırırdı. Eğer cehennemden bir damla beraberinizde olsaydı, dünyanızı çirkinleştirirdi’.251
Ebû Derda, Hz. Peygamber’in şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
Cehennem ehline azık verilir. Öyle ki azıkları, içinde bulundukları azaba denk gelir. Bunun üzerine yemek hususunda imdat isterler. Onlara açlığı bertaraf etmeyecek ve kuvvet vermeyecek dari’den verilir. Bağırıp yemek isterler. Onlara boğaza takılan yemek verilir. Dünyada iken boğaza takılan lokmaları su ile geçirdiklerini hatırlarlar ve su isterler. Onlara demirden yapılmış çengellerle hamîm uzatılır. Onların yüzlerine yaklaştığında yüzlerini yakar. Karınlarına girdiğinde iç organlarını paramparça eder. Bunun üzerine birbirlerine ‘Cehennem bekçisini çağırınız! derler.
Cehennem bekçisini çağırarak derler ki: ‘Rabbinizden şu azabı bir gün dahi olsa bizden kaldırmasını isteyiniz!’ Cehennem bekçileri onlara ‘Dünyada iken peygamberler delillerle size gönderil-medi mi?’ derler. Onlar ‘Evet! Bize peygamberler gönderildi!’ cevabını verince, cehennem bekçileri ‘Öyleyse bağırmız! Kâfirlerin bağırması sapıklıklarından dolayıdır’.
Râvî der ki: Bunu üzerine cehennemlikler birbirlerine ‘Mâlik’i çağırın!’ derler. Böylece Mâlik’i çağırıp derler ki: ‘Ey Mâlik! Rabbin aleyhimizde hükmetsin. (Yani bizi yok edip bu azaptan kur-tarsın!)’ Mâlik onlara ‘Siz burada kalıcılarsınız!’ cevabını verir.
A’mr der ki: ‘Bana haber verildiğine göre onların çağırmalarıyla Mâlikin kendilerine cevap vermesi arasında bin senelik bir zaman geçer’.
Râvî der ki: Birbirlerine ‘O halde rabbinizi çağırın! Rabbinizden daha hayırlı hiç kimse yoktur!’ derler. Bunun üzerine şöyle niyazda bulunurlar: ‘Ey rabbimiz! Şekavetimiz bize galebe çaldı. Biz sapıtmış bir kavim idik. Ey rabbimiz! Bizi cehennemden çıkar. Eğer biz çıkarıldıktan sonra eskisi gibi sapıklığa dönersek muhakkak bu takdirde zâlimleriz’.
Onlara şu cevap verilir: ‘Cehennemde ümitsiz olun! Benimle konuşmaym’. Bu cevaptan sonra cehennem ehli her hayırdan ümitsiz olurlar ve vaveylâ koparıp üzüntüye dalıp azaba garkolurlar.253
Ebû Umame şöyle rivayet etmektedir:
Ardından da kendisine irin (gibi) bir suyun içirileceği cehennem (onu bekmektedir). O suyu yutmaya çalışır, fakat boğazından geçiremez. (İbrahim/16-17)
Kişinin ağzına irin suyu yaklaştırılır, kişi ondan tiksinir. Ona su yaklaştırılınca yüzünü yakar. Başının tepesindeki deriyi düşürür. Suyu içtikten sonra bağırsakları parçalanıp arkasından dökülür.
(Şimdi bu nimetler içinde yaşayanlar), ateşte ebedî kalan ve bağırsaklarını parçalayan sıcak suyun içirildiği kimseler gibi olur mu? (Muhammed/15)
Eğer (susuzluktan) feryâd edip yardım isteseler erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile kendilerine yardım edilir. (Kehf/29)254
İşte bunlar, cehennemliklerin yemekleri ve içkileridir. Acıkıp susadıklarında bunları yer ve içerler.
Şimdi cehennemin yılan ve akreplerine, onların zehirlerinin şiddetine, cisimlerinin büyüklüğüne, görünüşlerinin korkunçluğuna dikkat et! Onlar cehennem ehline musallat edilir. Onlar bir saat dahi zehirli iğnelerini batırmadan ve ısırmadan durmazlar.
Ebû Hüreyre, Hz. Peygamberin şöyle buyurduğunu rivayet et-mektedir:
Kim? Allah Teâlâ ona servet verdiği halde servetinin zekâtını vermezse, o servet kıyamet gününde kel (zehirden tüyleri dökülmüş) ve gözleri üzerinde siyah iki nokta olan (dört gözlü) bir yılana dönüşür. Onun boynuna dolandıktan sonra dudaklarına yapışır ve kendisine şöyle der: ‘Ben senin malınım. Dünyadaki hazinenim!’
Hz. Peygamber bunu söyledikten sonra şu ayeti okudu:
Allah’ın fazlından kendilerine verdiği şeye cimrilik edenler, onu kendileri için hayırlı sanmasınlar. Aksine, o kendileri için şerlidir. Cimrilik ettikleri şeyler, kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
(Al- İmran/170)255
Cehennemde deve boynu gibi yılanlar vardır. Bir defa soktuğunda kırk sene onun acısı hissedilir. Cehennemde palanlı katırlar gibi akrepler vardır. Bir defa ısırdığında kırk sene harareti duyulur.256
İşte bu yılan ve akrepler dünyada cimrilik eden kimselere musallat olurlar. Kötü ahlâklı ve insanlara eziyet verenlere, eziyet verirler. Kim bu söylediklerimizden korunmuş ise bu yılanların şerrinden de korunur ve kendisine bunlar gösterilmez. Bütün bun-lardan sonra cehennem ehlinin iskeletlerinin büyüklüğünü düşün. Allah Teâlâ, azaplarının artması için, cehennemliklerin cisimlerini büyütür. Onlar ateşin dalgalarını, yılan ve akreplerin ısırmasını daimî bir şekilde bütün azalarında hissederler!
Cehennemde kâfirin dişi, Uhud dağı kadar büyür/Derisinin kalınlığı üç günlük bir mesafe kadar olur. 257
Kâfirin alt dudağı göğsünün üzerine sarkar, üst dudağı ise yüzünü kapatacak şekil de yukarıya doğru kalkar.258
Kâfir kıyamet günü Siccîn’de dilini yerde sürür. Halk onun diline basar.259
Cisimlerinin büyüklüğüyle beraber defalarca ateş onları yakar. Derileri ve etleri yenilenir. Yine de yakılırlar.
Derileri piştikçe azabı tatsınlar diye onlara başka deriler vereceğiz. (Nisa/56)
Hasan Basrî bu ayetin tefsirinde şöyle demiştir: ‘Ateş her gün onları 70.000 defa yiyip bitirir. Onları her bitirdikçe ‘Eski halinize dönün!’ denir. Onlar da eskiden olduları gibi olurlar’.
Bunlardan sonra, şimdi de cehennem ehlinin ağlamasını, ce-hennemin homurdanmasını, cehennemliklerin azap istemelerini düşün! Bu durum, onlar ilk ateşe atıldıklarında onlara musallat kılınır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
O günde cehennem getirilir. Cehennemin 70.000 yuları vardır. Her yularına 70.000 melek yapışmıştır.260
Enes, Hz. Peygamber’in şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
Ateş ehline ağlamak musallat kılınır. Gözyaşları bitinceye kadar ağladıktan sonra yüzlerinde çukurlar biçiminde yarıklar görününceye kadar kan ağlarlar. Eğer o çukurlara gemiler bırakılsa yüzerlerdi.261
Onlara ağlama, homurdanma, bağırma, azap isteme izni verildikçe onlar bir tür rahatlık hissederler. Fakat onlar bundan da menolunurlar.
Muhammed b. Kâ’b el-Kurazî demiştir ki: Cehennem ehlinin beş çağırması vardır. Allah Teâlâ dördünde onlara cevap verir. Beşincisinden sonra artık ebediyyen konuşamazlar:
1. Cehennem ehli öyle der:
Ey rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün. İki defa dirilttin. Günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi (şu ateşten) çıkmak için (bize) bir yol var mı? Fakat var mı (dönüp dünyaya) çıkmaya bir yol? (Mü’min/11)
Bunun üzerine, Allah Teâlâ onlara cevap vererek buyurur:
Bu (duruma düşmeniz)in sebebi şudur: Tek Allah’a çağrıldığınız zaman inkâr ederdiniz. O’na ortak koşulunca inanırdınız. Artık hüküm yüce ve büyük Allah’ındır. (Mü’min/12)
2. Sonra cehennem ehli derler ki: Rabbimiz, gördük, işittik, bizi (dünyaya) geri çevir, sâlih amel işleyelim. (Secde/12)
Bunun üzerine Allah Teâlâ onlara şöyle cevap verir:
Peki, önceden sizin için hiçbir zeval olmadığına yemin etmemiş miydiniz? (İbrahim/44)
3. Cehennem ehli şöyle der: Rabbimiz bizi çıkar! (Önceki) yaptığımızdan başkasını yapalım.
(Fâtır/37) Allah Teâlâ onlara cevap vererek şöyle buyurur:
Sizi, öğüt alacak kimsenin, öğüt alacağı kadar bir süre yaşatmadık mı? Size uyarıcı da geldi. Öyleyse (azabı) tadın artık. Zalimlerin yardımcısı yoktur. (Fâtır/37)
4. Sonra cehennemlikler şöyle derler: Ey rabbimiz! Kötü talihimiz bizi mağlup etti ve biz sapık bir topluluk olduk. Ey rabbimiz! Bizi bu ateşten çıkar. Eğer bir daha dönersek, artık biz gerçekten zâlimleriz.
(Mü’minun/106-107)
Allah Teâlâ onlara şöyle cevap verir:
Ses çıkarmayın! Sinin orada! Benimle konuşmayın! (Mü’minun/108)
Cehennemlikler bu cevaptan sonra artık ebediyyen konuşamazlar. Bu ise şiddetli azabın en korkuncudur!262
Artık biz sızlansak da sabretsek de birdir; kaçıp sığınacak bir yerimiz yoktur. (İbrahim/21)
Mâlik b. Enes, Zeyd b. Eslem’in bu ayetin tefsirinde şöyle dediğini naklediyor: ‘Cehennem ehli yüz sene sabrettikten sonra,yüz sene sızlandılar. Sonra yüz sene sabrettiler. Sonra dediler ki: İster sızlanalım, ister sabredelim bizim için birdir’.
Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Kıyamet günü ölüm beyaz olur Koç şeklinde getirilir. Cennet ile cehennem arasında iki diyarın ehli görecek bir şekilde kesilir ve denilir ki: ‘Ey cennetlikler ve cehennemlikler! Ölümsüz bir ebedîlik içindesiniz’.
Hasan Basrî’nin şöyle dediği rivayet edildi: ‘Bir kişi vardır bin sene sonra cehennemden çıkar. Keşke ben o kişi olsaydım’.
Hasan Basrî’nin bir zaviyede oturup ağladığı görüldü. ‘Neden ağlıyorsun?’ diye sorulunca ‘Allah’ın beni cehenneme atıp buna da aldırmamasından korkuyorum’ dedi.
İşte buraya kadar saydıklarımız, kısaca cehennem azabının çeşitleridir. Cehennemin üzüntülerine, meşakkat ve hasretlerinin tafsilatına gelince, bunun sonu yoktur. Bu bakımdan cehennemlikler için şiddetli azapla beraber en büyük felâket cennet nimetini ve Allah’ın mülâkatını elden kaçırma, Allah’ın rızasını kaybetmektir. Onlar, bütün bunları ucuz bir fiyata sattıklarını bilirler; zira bunları, dünyada kısa günlerde hakir şehvetlerle sattılar. Oysa o şehvetler de onlar için dupduru değildi, bulanık ve karışıktı. Onlar kendi kendilerine şöyle derler: ‘Vah hâlimize! Biz rabbizime isyan etmek suretiyle nefislerimizi helâk ettik? Kısa günlerde sabretmedik. Eğer sabretseydik o günler zaten şimdi geçmişti. Biz de şu anda âlemlerin rabbinin komşuluğunda olacaktık. Rıza ve rıdvanıyla nimetlenecektik’. Ey insanlar! Bu kimselerin üzüntüsü ne büyük! Onların elinden kaçan kaçmış! Onlar mübtelâ olduklarıyla mübtelâ olmuşlardır. Onların beraberlerinde dünyanın nimet ve lezzetlerinden birşey kalmamıştır. Sonra onlar cennet nimetlerini görmeseydiler, üzüntüleri pek büyümezdi. Fakat cennet nimetleri onlara gösterilir.
Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle demiştir:
Kıyamet gününde, cehennemden bazı kimselerin cennete getirilmesi emroiunur. Cennete 3′aklaşıp cennet kokusunu duydukları, köşkleri ve cennetlikler için Allah Teâlâ’nın hazırladığı nimetleri gördüklerinde onları getirenlere şöyle denir: ‘Cennetten onları uzaklaştırın! Onların cennette nasipleri yoktur’. Onlar öyle bir hasretle geri dönerler ki öncekiler ve sonrakilerin hiç biri o hasretin benzeriyle geri dön-memişlerdir. Onlar derler ki: ‘Ey rabbimiz! Bize sevabından ve hâlis kulların için cennette hazırladığın nimetten göstermeden önce bizi cehenneme soksaydın bizim için daha kolay olurdu! Böyle yapmamın hikmeti şudur:
Siz başbaşa kaldığınızda büyük günahlarla bana meydan okuyordunuz. Halkla bir araya geldiğinizde, onlardan korkuyordunuz. Halka bana kalplerinizde vermiş olduğunuzun hilafını gösteriyordunuz. Halktan korkuyordunuz, fakat benden korkmuyordunuz. Halkı büyüttünüz, fakat benim azametime lâyık olan büyüklüğümü takdir etmediniz. Halk için uygun olmayanı bıraktınız, fakat benim için bırakmadınız. Öyle ise bugün size elem verici azabı tattıracağım. Hem de mahrum olduğunuz ebedî sevapla beraber!263
Ahmed b. Harb en-Nişaburî şöyle demiştir: ‘Bizden bir kimse gölgeyi güneşe tercih eder. Fakat cenneti cehenneme tercih etmez’.
Hz. İsa (a.s) şöyle demiştir: ‘Nice sıhhatli beden, nice güzel yüz ve nice fasih dil vardır ki yarın cehennem tabakaları arasında sabahlayacaktır!’
Hz. Dâvûd (a.s) şöyle demiştir: İlâhî! Güneşin hararetine takatim yok! Ateşinin hararetine nasıl güç yetireceğim? Rahmetinin sesine sabrım yok iken, azabının sesine nasıl sabredeceğim?’
Ey miskin! Şu dehşetlere dikkat et. Bil ki Allah Teâlâ, dehşetleriyle beraber ateşi yarattı. Ona ehil olanları yarattı. Onlar ne fazlalaşır, ne de eksilirler. Bu, verilmiş bitmiş bir hükümdür.
Onları hasret gününe karşı uyar ki o zaman kendileri (her şeyden) habersiz bir halde inanmamakta ısrar ederlerken iş bitirilmiş olur. (Meryem/39)
Hayatımla yemin ederim! Bu hüküm ile kıyamet gününe ve başlangıcı olmayan ezele işaret var. Fakat daha önceki hükmü kıyamet gününde belirtmiştir. Hakkında ezelî hükmün nasıl verildiğini bilmediğin halde güler, oynar, dünyanın hakir şeyleriyle meşgul olursun, haline ne kadar hayret edilse yeridir.
Keşke varacağım yeri, sonumun ne olacağım, hakkımda kazanın nasıl hükmettiğini bilseydim’ dersen, sana şunları tavsiye ederim: Senin için bir alâmet vardır. Onunla yakınlaşıp ondan ötürü ümidini tasdik edersin. O da şudur: Hallerine ve amellerine bakmalısın; zira her insan niçin yaratılmış ise, ona muvaffak olur.
Eğer senin için hayır yolu kolaylaştırılmış ise, sevin! Muhakkak sen cehennemden uzaksın. Eğer sen hayrı her istediğinde senin önüne mâniler çıkıp seni hayırdan uzaklaştırırsa, şerri yapmak istediğinde de onun sebepleri senin için kolaylaştırılırsa, bil ki hüküm senin aleyhine verilmiştir. Çünkü bu durumun neticeye delâlet etmesi, yağmurun bitki bitirmeye ve dumanın ateşe delâlet etmesi gibidir.
İyiler naîm cennetindedirler. Kötüler de cehennemdedirler. (İnfitar713-14)
Yoruma kapalı.