Başörtüsü ve aile baskısı
Başörtüsü 6 aydır kullanmaktayım. Babam beni görmek istemiyor. Hani ana babayı yıpratan üzen her ailede bir evlat varmış, o benmişim :(( Ne yapsam boş, ne desem boş. Kuran ayetleriyle konuşunca daha beter günahkar oluyorlar. Bir türlü kabullenemediler. Ablamlar saygı duymadı. Anlamadığım; Allahtan korkuyorlar, Kuranı kabul ediyorlar, içki kumar gibi günaha yakın olabiliyorlar. Ben sanki o aileden değilim. Sevgileri içimde öyle azaldı ki. Yine de Allah rızası için iyi davranmaya çabalıyorum. Ben aramasam kimse aramıyor. Bana öyle şeyler söylüyorlar ki. Ölmüşüm diye telefonda ağlıyorlar. Annem babam çok çok üzülüyormuş. Tabi ben de bunları duyunca üzülüyorum. Bu sefer eşimle kötü oluyoruz. Eşim de doktor ben de. İki de kızımız var. Neredeyse bu süreçte ayrılacaktık. Ailem eşim üzerinden de üstüme geldi. Eşim ailemle arama karışmadı ama ben de başörtüsünü istiyorum demedi. Sustu, sustu… Annem başörtüsü ve hac dışında İslami her şeyi yapıyor. Başörtüsünü cahiliye dönemi için düşünüyor. Bir gün çok bunaldığımda duamda dedim ki Allah’ım ben senin dinini korudum sen de kendi dinini koru ve günler sonra annem mutfak tezgahından düşmüş, kafası dahil vücudunda kırılmamış kemiği kalmamıştı. Şu anda üzülünce tansiyonu yükseliyor ve dediği seni asla öyle göremem. Nisan sonuna gelecek (ben gurbette doktorum, herkesten uzak ve başörtüsü sonrası kimsesiz:) ) Şimdiden annem gelecek diye strese girdim. Yok gelince bere şapka takacakmışım. Çok yoruldum. Ailenin suyuna git deniyor, su yok ki. Bir ara onları elimde olmadan bu kadar üzdüğüm için Allah’ım ölmem daha hayırlıysa öleyim diye dua ettim ki ben daha 33 yaşındayım. Eşim ailemle görüşmemi istemiyor. Sonrasında evimizde huzur kalmıyor. Eşim de benden kopma noktasına geldi. Erkekler sorun istemez. Bana dedi ki ailen Trabzon’a geldiğinde başını aç, onlar zaten yılda 10 gün geliyor. Onlar asla kabul etmeyecek. Yaşlılar, babam 67 yaşında. Onlar ölünce üzülür, vicdan azabı çekersin. Ben İslami eğitimli kişilerle istişare yaptım ve eşimi dinlemedim. Telefonda da yalan konuşmadım ve eşim beni onu dinlemediğim için affetmedi. Ablalarım ki biri eczacı diğeri doktor, eşin bize senden daha çok değer veriyor dahi dedi. Biz hepimiz kendimizi ortaya koyduk sen başörtüsünü bize tercih ettin. Biz senin ibadetine engel değildik ki biz de müslümanız, biz sana bir şeyi Allah’a ortak koşmadık haşa dediler. Kalbimden damarlara akan kan değil yanardağdan fışkıran lavlar gibi tüm vücudumu yakıyor adeta. Ailem çok iyi, çok fedakar, herkes tarafından sevilen, aslen inançlı kimseler ve işyerinde başım kapalı. Zorunluluk halinde aç derlerse dinen açabilme kolaylığı getiriliyor ki eşim o zaman işte mutlaka açacaksın dedi. Para benim ailemden önemli değildi ki onlar ölseler de açma dendi. Ben kuru ekmek yeseydim ailemi bu kadar üzeceğime. Neye göre bu fetva anlamadım. Annemden babamdan daha değerli kim vardı. Para kazanmak mı, doktorluk yapmak mı? 6 aydır içim yansa da bir yanım öyle mutlu ve huzurlu ki… Fıtratımın gereğini tamamlamış gibi hissediyorum. Her yaz ailemin yanına giderdik. Ailem diyor ki yine gidecekmişiz. Orada zaten beni kim görecekmiş, eniştem var desem o senin kardeşin diye yıkarlar ortalığı. Eşim de senin moralini bozuyorlar onlar keyiflerine bakıyor diye onları aramamı istemiyor. Nisanda annem gelecek, onu üzerim diye strese girdim. Ona ne yaparsanız boş, ölsem de başımı açmayacağım, hiçbir beklentiye girmeyin, Kuran da ne varsa onları hayatıma uygulayacağım dediysem de ne desem etki etmiyor. Ne yapıcam şimdi?
Müslüman olmak, teslim olup rahatlamak değildir. Bilakis İslam belli bir sınavı göğüslemektir. Biz Müslümanlar olarak şunu iyice idrak etmeliyiz:
Allah Teala, kullarını sınayacaksa bu sınama ordularıyla saldıran dış güçlerle olabileceği gibi yaşadığımız hayatımızın ayrıntılarından biriyle de olur. Müslüman’ın kendi çevresi, yakınları, ebeveyni, çocukları, iş ve ev ortamı kesinlikle bir sınanma aracı olabilir. Tarih bunun canlı örnekleriyle doludur. Biz, şu imtihanı beğendik; beni onunla imtihan et diyemeyiz ya! Allah’a iman etmek, O’ndan gelene ve O’na dönecek her şeye razı olmaktır. Yaşadığınız sıkıntıları size ait, sadece sizin yaşadığınız olaylar olarak görmeyin. Neredeyse her Müslüman’ın benzer sıkıntıları olmuştur, olabilmektedir; sabredenler kazanacak, sabretmeyi beceremeyenler eriyip gidecektir. Mü’min, Allah’la beraber olma uğruna tek kalmaya razı olan insandır. Tek kalmaya hazır olamayan kalabalıklar arasında bile huzursuz olur. Muhakkak direneceksiniz. Ama insani niteliğinizden ödün vermeden direneceksiniz. Evladı olduğunuz çevreye evlatlığınızı kaybettirmeden, eş olduğunuz çevreye de eş olma prestijinizi sarsmadan direneceksiniz. Kültürlü olmak, büyük bakmak, emel taşımak budur. Size bu arada en önemli tavsiyemiz, sıkıntılarınızla baş başa kalmamanızdır. İyiliğine itimat ettiğiniz bir çevreniz bulunmalıdır. Sözlü veya yazılı iletişim imkânlarıyla o çevre sizin için iyi bir destek olur. Allah’a açılmayı da ihmal etmeyin. Mutlu dua anları yaşayın. Rahat ettiğinizi, derdinizi sevdiğinizi göreceksiniz. Sabredin, geleceğe bakın; önünüze bakarak kendinizi karartmayın. Allah’a emanet olun.