Sünnet namazları terk eden, farzları da boşuna kılıyor denebilir mi?
Hayır. Sünnet namazların yeri ile farz namazların yeri aynı değildir. Farz namaz, sadece sevap elde etmek için eda edilen bir ibadet değildir. Farz namazda ana maksat, Allah’ın kesin bir emrini yerine getirmektir. Bu emir yerine getirilirken de sevap elde edilmiş olmaktadır. Sünnet namazlarda ise durum böyle değildir. Sünnet namazlar daha çok sevap kazanmak için kılınmaktadır. Terk edildiğinde sevaptan mahrumiyet söz konusudur. Genel olarak sünnet namazların kılınmasını şu çerçevede değerlendirmemiz uygundur:
a- Fıkıhtaki adıyla nafile namazlar (halk dilinde sünnet namazlar ifadesi de aynı anlamındadır) her şeyden önce, Allah adına tavsiyelerde bulunan Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin tavsiye ettiği ibadetlerdendir. Yani nafileler ibadettir. İbadet bizim yaratılış maksadımızdır. Emredilmemiş, tavsiye ve teşvik noktasında tutulmuş olması, Allah’ın kullarına rahmetinden dolayıdır. ‘Emir’ dairesinde olmamaları, değersiz görülmelerine neden değildir. Rabbimiz lütfedip, onları da kılacaksınız dememiştir. Deseydi, namaz yükümüz kat kat olacaktı. Belki de o yükün altında ezilecektik.
b- Nafile namazlar, farz namazların öncesinde ve sonrasında kılındığında farzlar için ‘namaza giriş/çıkış’ görüntüsünde oldukları için adeta bir hazırlık ve farzı daha uygun bir ortamda eda etmeye yardımcıdırlar. Bu anlamda, nafileleriyle namaz kılanla, nafilelerden tecrit edilmiş olarak namaz kılan arasında belki gözle görülemeyecek çapta, ama bir fark muhakkak vardır. Ve bu fark namaz kılanın aleyhine bir farktır.
c- Farzların önünde ve ardındaki nafilelerin dışında kalan nafilelerde ise durum daha farklıdır. Sadece farz namaz zaviyesinden yirmi dört saati incelerken günü beşe bölebiliriz. Nafile uygulamasıyla beraber bu bölme daha yüksek rakamlarla olur. Namaz gibi huşu gerektiren bir ibadet ciddiyetiyle günün taksim edilmesi ve edilmemesi arasında önemli farklar vardır. Bu fark kulun, günü değerlendirmesine muhakkak yansıyacaktır.
d- Nafile namazların ‘Sünnet’ sınıfında anılmaları, ilk anda Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi çağrıştırmaktadır. Bir namazın, Sünnet adıyla anılması, ihmal edilmesinde sakıncasızlığı çağrıştırıyorsa bu nübüvvet makamına karşı algılama hatasına neden olur. Aslında hiçbir Müslüman bu hatayı kabullenmez. Bu nedenle, kılınmasında ihmalkârlık yapılsa bile, bazı namazların Sünnet adıyla anılmasını, hafife alma nedeni olarak görmek yanlıştır.
e- Mümkün olduğu kadar nafile namaz kılmayı hedef olarak benimsemek en doğru olanıdır. Hedef fazlaca kılmak olmalıdır. Ancak nafile namaz kılma hedefi, bir farzın ihmaline, ertelenmesine neden olmamalıdır. Çünkü farzlar, nafilelerden öncedir ve önemlidir.
f- Nafile namazlar, Şeriat’ın temel ilkeleri dışına taşamaz. Nafile, kulların da belirleyebileceği kurallar anlamında değildir. Dolayısıyla bid’at olan hiçbir ibadet görüntülü eylemin değeri yoktur. Bunu da bilmek gerekir. Bilhassa, belirli gecelerde ihdas edilen namaz türlerinin ne kadar Sünnet asıllı olduğu titizlikle araştırılmalıdır. Din ilave kabul etmez. En az eksiltme kabul etmediği kadar, ilave de kabul etmez.