Soru : Ölen bir Müslümanın namaz ve oruç borcu nasıl ödenir?
Cevap : Oruç ve namaz gibi ibadetler mükellef olan her Müslümanın yapması gereken şahsi farzlardır. Bunun için her Müslüman bizzat namazı kılmak, Ramazan orucunu tutmak sûretiyle ancak borcunu eda etmiş olur. Ölmeden önce hayatta iken bu ibadetlerini kendi yerine yakını veya bir başkası yapamaz. Öldükten sonra da durum aynıdır.
Bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz bu hususu şöyle ifade ederler:“Hiç kimse başkası adına oruç tutamaz, kimse de başka biri adına namaz kılamaz; ancak onun adına yemek yedirebilir.”(1)
“Yemek yedirme” meselesi ise Bakara Sûresinin 184. ayet-i kerimesinde ve bazı hadislerde beyan edildiği gibi, tutulamayan her oruç için her gün bir fakiri doyuracak şekilde yemek yedirmektir.
İbni Ömer’in rivayet ettiği bir hadiste Peygamberimiz (a.s.m.) şöyle buyururlar:
“Bir Müslüman ölür de, üzerinde bir aylık oruç borcu kalırsa, her gün bir fakiri doyurmak üzere onun yerine yakınları yemek yedirsin.” (2)
Yine İbni Abbas’ın bir rivayetine göre Resul-i Ekrem Efendimiz şöyle buyururlar:
“Bir kimse Ramazan’da hastalanır, sonra ölürse, oruçlarını tutamamış olursa, onun adına yemek yedirilir, kaza edilmez. Fakat adarsa velisi onun yerine kaza eder.”(3)
Bu hadis-i şerifler, hayatta iken oruç tutamayanların mirasçılarının onun malından her orucu için fidye verebileceklerini bildirmektedir. Bunun için mirasçılarına vasiyette bulunur.Bu bir ibadet olduğu için ancak kendisinin vasiyet etmesi halinde yapılması gerekir. Kendisi bir vasiyette bulunmamışsa, mirasçı durumunda olan evlat ve yakınları onun adına fidye vermek mecburiyetinde değildir. Fakat kendiliklerinden fidye verirlerse bu caizdir ve sevabı kendisine ulaşır. Bu ihtiyaridir, yakınlarının onun adına bir ikramı sayılır.(4)
Ölen Müslümanın tutamadığı Ramazan gibi farz oruçları, adayıp da tutamadığı nezir oruçları ve nafile olarak başlayıp bozduğu, daha sonra tutamadığı vacip oruçlar için birer fidye ayrılır. “Fidye” yukarıda da belirtildiği gibi bir fakiri bir gün doyuracak şekilde yemek yedirmek veya onun bedelini vermektir. Bu da Ramazan’da verdiğimiz “fitre” miktarıdır.Hanefi, Şafii ve Maliki alimlerinin görüşleri bu istikamettedir. Oruç şahsi bir ibadet olduğu için bir başkasının onun yerine oruç tutması caiz olmaz. Üç mezhebin alimleri, içtihatlarına yukarıdaki mealini verdiğimiz hadisleri delil olarak zikrederler.
Başta Ahmed bin Hanbel olmak üzere Hanbeli mezhebi alimleri ve tabiin ve bazı Sahabiler ise Buhari ve Müslim gibi hadis kitaplarında geçen şu hadis-i şerifi zikrederler.
Resulullahın huzuruna bir Sahabi geldi ve şöyle dedi:
“Ya Resulullah, annem öldü, üzerinde bir aylık oruç borcu var. Onun yerine kaza edebilir miyim?”Resulullah (a.s.m.) sordu: “Annenin borcu olsaydı, onu öder miydin?”
Sahabi, “Evet” diye cevap verdi.Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurdu: “Allah, borcu ödenmeye daha layıktır.”(5)
Fakat bu meselede, içinde Hanefi alimlerinin de bulunduğu mezhep alimlerinin çoğunun içtihadına göre amel etmek daha isabetli olacaktır.Oruç için “fidye” vermek, hususunda ayet ve hadisler delil olarak getirilirken, namaz için de kıyas yoluyla aynı şekilde kılınamayan her namaz için bir fidye verilmesi bazı Hanefi alimlerince uygun görülmüştür. Yani ölen kimse kılamadığı namazlar için malından fidye verilmesini vasiyet etmişse, mirasçıları bu arzusunu yerine getirirler. Her namaz için bir fidye verirler.(6)