Dinini iyi bilen bir Müslüman, güzel ahlak sahibi, dürüst ve çalışkan olur. Sözü, özüne uygundur. İşlerinde dikkatlidir. Çalışmaktan, iş görmekten zevk alır. Zamanın kıymetini iyi bilir ve bunun için, her işini zamanında yapar. İşlerini yarına bırakmadığı gibi, yarın yapacağı işleri bile bugünden halletmeye çalışır: Çünkü Peygamber efendimiz; (İşlerinizi yarına bırakmayınız. Sonra yok olursunuz) buyurmuşlardır.
ü teâlâ, herkese belli bir ömür takdir etmiştir. Bu ömrün ne zaman biteceği ise, kimseye bildirilmemiştir. İnsan, her an ölümle karşı karşıya gelebilir. Bu sebeple Peygamber efendimiz; (Ölmeden evvel tevbe ediniz. Hayırlı işleri yapmaya mani çıkmadan önce acele ediniz. ü teâlâyı çok hatırlayınız. Zekat ve sadaka vermekte acele ediniz. Böylece Rabbinizin rızıklarına ve yardımına kavuşunuz) buyurmaktadır.
İmam-ı Rabbani hazretleri, bir talebesine hitaben buyuruyor ki:
“Bugün, her istediğini kolayca yapabilecek bir haldesin. Gençliğin, sıhhatin, gücün, kuvvetin, malın ve rahatlığın bir arada bulunduğu bir zamandasın. Saadet-i ebediyyeye kavuşturacak sebeplere yapışmayı, yarar işleri yapmayı, niçin yarına bırakıyorsun?
Vakit, keskin bir kılıç gibidir. Yarına çıkacağımız belli değildir. Mühim işleri bugün yapmalı, mühim olmayanları yarına bırakmalıdır. Aklı olan böyle yapar.”
Abdülehad Serhendi hazretleri buyuruyor ki:
“İyi ameli sonraya bırakıp tehir edenler helak oldular. Sen dersin ki, yarın yaparım. Ya yarına kavuşamazsan! Yahut kavuşur da, bu imkan, sıhhat, kuvvet ve rahatlığı bulamazsan. O zaman çok pişman olursun.”
Ahmed Siyahi hazretleri oğluna nasihat olarak buyurdu ki:
“Ey oğlum! Vakitlerini dinin emirlerine uymakla kıymetlendir. Çok önemli olan vakit sermayeni kıymetlendirmeye gayret eyle. Çünkü geçen zaman bir daha geri gelmez. Yarına çıkıp çıkmayacağın ise belli olmadığından yarını beklemek, yarın yaparım demek, üzüntü ve pişmanlığa yol açar. O halde sakın sakın elinde bulunan vaktini malayani, dünya ve ahirete faydası olmayan, ü teâlânın razı olmadığı, beğenmediği şeyler ile zayi etme.”
İmam-ı Ebu Yusuf hazretleri, Abbasi Halifelerinden Harun Reşid’e yazdığı mektupta buyurdu ki:
“Bugünün işini yarına bırakma, yoksa işleri ve hakları zayi edersin. İstekler bitmeden ecel gelir çatar. Ecel gelip çatmadan salih amel işle. Çünkü ölüm gelince, amel yapılmaz. ü teâlânın sana ihsan ettiği bu vazifede bir saat bile kalsan hakkı yerine getir. Çünkü ahiret gününde indinde idarecilerin en mesudu, tebeasını mesut eden idarecidir.”
Peygamber efendimiz, bir hadis-i şeriflerinde; (Müsevvifler helak oldu) buyurdular. Yani, ileride tevbe ederim diyenler, tevbeyi geciktirenler ziyan ettiler. Lokman Hakim hazretleri, oğluna nasihat ederek; “Oğlum, tevbeyi yarına bırakma! Çünkü, ölüm ansızın gelip yakalar” buyurmuştur.
Murad-ı Münzavi hazretleri buyurdu ki:
“Vakti ganimet bilmek lazımdır. Bu dünyada, insana bitmeyen bir ömür verilmemiştir. İnsan için belli bir ömür vardır. Bu ömür de herkese nasip olmaz. Yarına kavuşacağımızı kim kati olarak söyleyebilir. O halde hayat, içinde bulunduğumuz andır.”
Süfyan-ı Sevri hazretleri, kendisinden nasihat isteyen bir kimseye; “Ölüm her an gelebilir. Yarına kadar yaşayabileceğini zanneden bir kimse ölüm için hazırlıklı değildir. ü teâlâya yapılan ibadetler, ölümü hatırlamaya işarettir. Günah ve kusur olan işler de, ölümü unutmuş olmanın alametidir” buyurmuştur.
Abdülaziz Dirini hazretleri, bir sohbetinde buyurdu ki:
“İnsanın ömrü, hep sonra yapacağım, edeceğim ile geçer. İnsanların temenniden başka sermayeleri yoktur. Sonra yaparım diyenin düşüncesi, sonraya asılıp sallanmak gibi olmayacak düşüncelerdir. İnsanların günleri çok çabuk geçer. Ömürler, yolculuktan başka bir şey değildir.”
Avn bin Abdullah hazretleri, nefsine hitaben; “Ey nefsim, hiç amelin olmadan, çalışmadan ahirette rahata kavuşmak istersin. Uzun uzun arzu ve isteklerin peşine düşüp, tevbeyi devamlı sonraya atıp, geciktiriyorsun, sana yazıklar olsun” buyurmuştur.
Çelebi Cemaleddin efendi, evinde sabah akşam misafirlere, komşularına, fakir, yetim ve dullara devamlı yemek çıkarırdı. Yolculara yemek ve binek temin ederdi. Gezdiği yerlerde, muhtaçlara imkanları dahilinde bir şeyler vererek, onları sevindirirdi. Hayır, hasenat ve iyilik yapmakta acele ederdi. Sebebi sorulduğunda; “Hayır yapmakta acele etmek lazımdır. Tehir ve sonraya bırakmakta, çabuk geçen ömre güvenmek ve cimrilik korkusu vardır” buyururdu.
Davud-i Tai hazretleri, sevenlerine hep; “Uzun emele dalan bir kul, üzerindeki kul borçlarını unutur ve tevbe etmeyi sonraya bırakır. Siz böyle yapmayınız” buyururdu.
Yusuf bin Esbat hazretleri, sadık olmanın alametlerini anlatırken, bunlardan birinin de; “Nefsin isteklerini yapmaması, mühim işleri hemen yapıp, mühim olmayanları sonraya bırakması. ahireti, dünyaya tercih etmesidir” diye bildirmiştir.