S.a sayın hocam. Sorum şu: Mevlana, İbn-i Arabi, Yunus Emre gibi zaatlar ilahi aşk’tan söz ediyorlar. Hatta Mevlana mesnevi yazmış, ilahi aşk üzerine. Bu kitap sırların sırrı diyor. Merak ettiğim şu. Bu zatlar ashabtan yıllar sonra gelmesine karşın onlardan önce böyle şeyler duymuyorduk. İmam-ı azam ebu Hanife böyle şeyler demiyor. Böyle şeyler olsa yani aşk, muhabbet vs. (tasavvufi terimler) ebu hanifenin, Ahmed bin Hanbelin vs. alimler değil 1 tane, bin tane mesnevi yazmaları gerekmez miydi? Bu kadar kitap yazan bu alimler tasavvuf üzerine de kitap yazmaları gerekmez miydi? Bir Mevlananın, Şemsi tebrizin takvası İmam-ı azamınkinden fazla mıydı da onlara bu nimetler verilmiş, mezhep imamlarına verilmemiş? Bilmiyorum ve soruyorum. Beni tatmin edici bir cevap verirseniz sevinirim. Saygılarımla.
Selamünaleyküm. Düşüncenize katılıyorum ama bir hususu da ilave etmeliyim: Ebu Hanife’nin döneminde, öyle kitaplara ihtiyaç yoktu. İslam fiilen vardı, o kitabı yazan toplumdan tecrit edilebilirdi. Toplum, İslam’ın kendisi yerine felsefesi ile meşgul olunca o tip kitaplara meydan açılmış oldu. Filistin başta olmak üzere, dünyanın her yerindeki Müslümanların durumu ortada iken Konya’da aşk edebiyatı hangi meleği kandırabilir? Meseleyi iyi tespit etmişsiniz ancak başkalarının hataları ile meşgul olma yerine daha iyisini yapmaya çalışalım. Yapamıyorsak iyi yaptığına inandıklarımıza katılalım. Görevimiz tenkit etmek değil iş yapmak olmalıdır. Allah’a emanet olun.