Barış çağını ilan ettik. Barack Hussein Obama’nın Mısır’da yaptığı konuşmayı delil gösterdik. Ne güzel! Aklı başında olan bir insanın barışa hiçbir itirazı olmaz. Üstelik Mevlana Celaleddin er-Rumî der ki;
“bütün insanlar, Allah’ın rahmetinin dilencisidirler.
Hepimiz aynı sarayın kapı kullarıyız…
Biz aşkın aşıkıyız Müslüman başkadır.
Zayıf bir karıncayız Süleyman başkadır. Bizden sararmış yüzler iste, şeker kamışı satanların pazarı başkadır.”
Anadolu insanı böyle bir kültürle yoğrulmuş ve yaratılan her şeye sevgi kültürüyle bakmasını bilmiştir. Böyle bir kültürün içinden gelen insanlar;
fitnenin, fesadın, kavganın ve çatışmanın kurucusu olmazlar, sevgi ve hoşgörü pazarında şeker kamışı satmazlar, satamazlar.
Bilindiği üzere İrtica Eylem Planı başlıklı bir belge, af edersiniz bir kâğıt parçası servis edildi. Bunun ardından özgürlük ve demokrasi fırtınası koparıldı. Gece yarısı son hamle ile noktalandı. Belge ile amaçlanan da zaten bu idi.
Dini, imanı, barışı, hoş görüyü ağzından bırakmayan bir zat-ı muhterem; gece yarısı yapılan hamleyi zafer olarak alkışlıyor. Bir daire amirinin bile yargılanması için bağlı bulunduğu kurumun izin vermesi gerektiği ülkede TSK’yi temsil eden Genel Kurmay Başkanı’nı ve kuvvet komutanlarını ‘Sivil Yargı’ adı altında zor duruma düşürmeyi özgür toplum olmanın olmazsa olmaz şartı olarak sunuyor.
Ne bu şiddet, bu celal! Ne bu öfke ve kin?
Kendi devletine ve kurumlarına karşı duyulan bu öfkenin nedeni gerçekten özgürlük tutkusu mu?
Hayır.
Üstelik böyle bir şeyi demokrasi ve özgürlük kavramlarıyla yutturmaya kalkışmak insanların zihinlerini aşağılamak, daha doğrusu cici kelimeler üzerinden insanlara galiz küfürler savurmakla eş değerdir.
Kaldı ki sıkı Müslüman ve barış elçisi, af edersiniz gönüllüsü haykırıyor: Özgür olmalıyız. Belçika, Almanya, Fransa ve İtalya… gibi.
Bir insan psikolojik operasyonun bir parçası oldu mu, kendi yararına ve amacına uygun düşen kelimeleri seçer ve diğerini görmez.
Barış çağından, hoş görüden bahseden zevat; Irak işgalini meşrulaştırmak için özel bir görev yüklendi. Bu hiç dile getirilmiyor. Nitekim en küçük meseleler de din, iman diye feryat eden barış elçileri, Irak işgali konusunda ses çıkarmadılar. Türkmenlere dönük Barzani ve Talabani operasyonlarından hiç söz etmediler.
Özellikle Türk toplumunun bu konudaki duyarlılığını önlemek için ‘geliştirilen stratejinin bir parçası olarak görev üstlenmekten çekinmediler. Utanmadılar. Irak’ta akan her kandamlasında bunların elleri, parmakları ve dilleri var.
Şimdi barış gönüllüsüne! Sormak lazım, be kardeşim sen hangi özgürlükten, hangi insanlıktan, hangi barıştan, hangi din ve imandan bahsediyorsun?
Böyle bir düşünce Müslüman’ca bakışın bir ürünü mü, yoksa üstlendiğin özel görevin ürünü müdür?
Acaba hangisi?
Açıkça görülüyor ki mesele din, iman meselesi değil.
Çünkü Matüridî der ki: Zulme adalet demek küfürdür,
Hz. Peygamber buyurur ki: “Ey insanlar, sizin kanlarınız ve mallarınız, ırzlarınız aranızda haramdır.” “Mümin’e sövmek küfürdür.” “Mazlum kişi kâfir bile olsa onun küfrü, fücuru kendini ilgilendirir, zulüm yapmanızı gerektirmez.” (Müsned 2 / 367)
Yüce Allah şöyle buyurur ki “Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedi kalacak bir cehennemdir. Allah ona gazap etmiştir, ona lanet etmiştir ve ona çok büyük bir azap hazırlanmıştır.” (Nisa 4: 83)
Eğer bir insan İslâm’dan ve insanlıktan bahsediyorsa, bunlara dikkat etmek imanın gereğidir.
İbretle bak ve düşün, barış çağına girdik diye alkışladığın şu süreçte:
ABD, bir ay içinde Afganistan ve Pakistan’da 730 kişiyi öldürdü. 400’den fazla kişiyi yaraladı. Bu sadece bir ay içindeki rakamdır.