Hocam, rabıta ile ilgili sorulara verdiğiniz cevapları okudum ve birkaç soru takıldı aklıma. Bence çok ılımlı yaklaşmışsınız konuya. Rabıtada şeyhe -haşa Allah gibi- zaman ve mekandan münezzeh isnadı yapılıyor gibi. Sonra Resulullah’ın yaşadığı din kurtuluşa yetmez mi de ehli tasavvufunki gibi zikirler ve yaşayışlar icad olmuş, bunlar bid’at değil midirler? Müşriklerin Allah’a yaklaştırsın diye putlarla münasebetlerine benzemiyor mu günümüzdeki tasavvuf anlayışı? Şirktir demek tekfir olur ama sakındırmak gerekmez mi? Fatiha suresinin 5. ayetine (‘Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.’) aykırı değil mi bu uygulamalar?
İnsan, ön kanaatle bakınca daha keskin kurallara sarılıyor. Bu nedenle, Ümmet’in iç sorunlarına bakarken ilke olarak bir kişi bile dışarıda kalmasın diye gayret etmek lazım. Şimdi tasavvuf erbabının hatalarını irdelemeye kalkarsak, öbür yandan onların hatalarını irdeleyenlerin de sabah namazını cemaatle kılmadıklarını, zikir diye bir şey bilmediklerini, kuru bir İSLAMCILIK şemsiyesi altında konuştuklarını söyleyenlere ne diyeceğiz? Bizim vazifemiz, hataları tespit edip karara bağlamak mı yoksa Allah’ın adının bir kere daha yücelmesini sağlamak mıdır? Ilımlı veya sertten ziyade dengeli ve toplayıcı bakmayı yeğlemekte yarar olduğunu düşünüyorum. Hassasiyetinize teşekkür ederim. Allah yardımcımız olsun.