Kâfirden helallik istenir mi?
Rabbimiz bu dünya hayatında birbirimize zulmetmemizi haram kılmıştır. İnsan, cin ve hayvan bütün mahlukat zulme karşı her şeyin adaletle hüküm altına alınacağı bir güne karşı ikaz edilmiştir. Orada tam anlamıyla adalet gerçekleşecektir. Buna göre şu incelikleri mü’min olarak zihinlerimize nakşetmeliyiz:
a- Dünyada yapılan zulümler asla karşılıksız kalmayacaktır. Kıyamet gününde Allah Teâlâ yüzde yüz adaleti gerçekleştirecek mizanını kuracaktır.
b- Kıyamet günü adaleti gerektirecek zulüm, en ağır işkenceden bize göre en basit zannettiğimiz kırıcı bir kelime veya harfe kadar her şeyi ihtiva etmektedir. Tarla işgalinden gıybete varıncaya kadar her şey bu zulüm kavramına dahildir.
c- Allah Teâlâ’nın kıyamet gününde adaleti ile düzelteceği zulüm kimden olursa olsun, mazlum kim olursa olsun kural aynıdır. Buna göre de mazlum mü’min bir insan veya kâfir bir insan, cin veya hayvan olabilir, hüküm aynıdır. Zulmeden kâfir zulüm gören de mü’min ise adalet işler. Zalim mü’min, mazlum kâfir ise adalet işler. O kadar ki, iki hayvan arasında bile adalet işletilecektir. Elbette iki hayvan arasındaki adalet, insanlar arasındaki adalet değil Allah Teâlâ’nın azametinin ispatı cihetinde anlaşılabilecek bir adalet olur.
d- O günkü adalete dosya ertelememek gerekir. Büyük küçük demeden herkes, ikinci bir insandan veya hayvandan hak geçirmeden üzerine ahirete gitmelidir. Eğer bir hak varsa burada helalliği muhakkak alınmalıdır. Orada hak sahibinin mü’min mi kâfir mi olduğuna bakılmayacağına göre burada kâfir bir hak sahibinden bile helallik alınmalıdır.
e- Ahirette helalleştirilme yani adaletin nasıl sağlanacağı konusunda ayrıntılı bilgimiz yoktur. İnsanların ibadetlerinden alınıp verileceği veya günahlarından yüklendirileceği şeklinde temel bir bilgimiz vardır ama bu mü’minler arasındaki helalleşme içindir. Kâfirlerle orada nasıl helalleşileceğine dair açık bir nas bilmiyoruz. Helalleşme kesin ama şekli meçhuldür. Bu da bizim kâfirlerden hak taşıma riskimizi daha dikkatli düşünmemizi gerektirmektedir.
f- Kâfirler iki grupta ele alınabilirler. Birinci grup, bizimle savaşan, bize karşı kastı bulunanlardır. Onlarla aleni bir savaş içinde bulunuyorsak doğal olarak savaş şartları ile onlara muamele ederiz. Dinimizin savaş şartları hakkındaki talimatları açıktır. İkinci grup ise bizimle bir savaşı olmayan ve bize karşı kastı bulunduğuna dair bir bilgimiz bulunmayanlardır. Onlarla ilişkilerimiz tam anlamı ile bir insanî ilişki niteliğinde olur. Bilhassa bunların hakkının üzerimizde kalması kesinlikle ağır bir vebaldir. Onların kâfir olmaları haklarının ihlal edilebilmesi neticesini getirmez. Gerekiyorsa onlarla burada helalleşme yolunu buluruz, ahirete kaldığında ise onların hakkı bizden muhakkak alınır.
Allah’a emanet olunuz.