Dua ve Önemi

İnsanlığa rahmet olarak gönderilen bütün Peygamberler ve Hak dostları; darlıkta ve bollukta, ıztırapta ve sürurda, gönüllerini dâima Hak Teâlâ’ya döndürmüşler ve bir niyaz iklîminde yaşamışlardır. Onlar, her halükârda Rabb’e yakarış hâlinde olmanın lüzumunu, hâl ve davranışlarıyla tâlim eden ebediyet rehberleridir.

Allah’a sığınmak, bir yaratılış kânunu ve kulluk muktezâsıdır(gereği). Yerde ve göklerde ne varsa, ilâhî takdire râm olmuş(boyun eğmiş) bir hâlde, O sonsuz kudret sahibini lisân-ı hâl ile zikretmekte ve O’na yalvarışta bulunmaktadır. Gerçek bir dînî terbiye de, duâ hâlini, mü’minin ruhunda, sürekli kılmayı hedefler. Zîrâ duâ, kalbde Allah’a açılan en yüce kapının anahtarıdır.

Duâ tekrarlandıkça derûnî(İçten) duyuşlar olarak mü’minin ruhuna nakşolur, şahsiyetine karışıp onun bir hususiyeti hâline gelir. Bu sebepledir ki, yüksek ruhlar, devamlı duâ hâlinde yaşarlar. Zîrâ onların kalbleri, duaya sarılmanın ehemmiyetine dâir şu âyet-i kerîmedeki ilâhî îkaz ile ürperiş halindedir:Cenâb-ı Hak buyurur:

“Kul mâ ya’beû bikum rabbî levlâ duâukum.”

“(Rasûlüm!) De ki: Sizin kulluk, duâ ve yalvarmanız olmasa, Rabb’im size ne diye değer versin!? (Ne kıymetiniz var?).” (el-Furkan, 77)

İşte bir mü’minin ruhunda, Rabb’e duâ ile yakarış duygularının daimî hâle gelmesi, Allah ile kul arasında manevî bir bağ tesis eder. Vecd(İlahi aşk) hâlindeki dualar ise, gönlün ilâhî rahmetle kucaklaşma anlarıdır.

Duada istenen, ilâhî rahmet ve merhamettir. Bu itibarla duada yüreklerden ilâhî dergâha yükselecek ilk ifâde; âsîlik, günahkârlık, zayıflık ve acziyetin îtirâfı olmalıdır. Duâ, sonsuz kudret sahibi Cenâb-ı Hakk’a, acziyetimizi müdrik bir şekilde yönelerek, O’nun huzurunda teslimiyet ve sükûnetle boyun eğmemizdir.

“Duâ, ibâdettir. İbâdetin iliği ve özüdür. Allah katında O’na duâ etmekten daha kıymetli bir şey olamaz. Allah, kendisinden bir şey istemeyeni (duâ etmeyi kendisine yediremeyeni) azaba uğratır. Sıkıntı ve darlık zamanında duasının kabul olmasını isteyen kimse, bolluk ve rahatlık zamanında da duayı bol yapsın. Rabb’iniz Hayy’ü Kerîm’dir(diri ve cömerttir); bir kul elini açınca onu boş bırakmaz. Kime ki duâ kapıları açılmıştır, ona hikmet kapıları açılmış demektir. Duâ, rahmet kapılarının anahtarı, mü’minin silâhı, dînin direği, göklerin ve yeryüzünün nurudur. ” (Rûdânî, Cem’u’l-Fevâid, 9219-20-21-22-25)

Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- da duanın kabulünü temin sadedinde şöyle buyurur:

“Nedamet ateşiyle dolu bir gönülle ve nemli gözlerle duâ ve tevbe et! Zîrâ «çiçekler, güneşli ve ıslak yerlerde açar!”

Yaşayıp hissedebildiğimiz nisbette, bizler için ebedî saadet rehberi olan Kur’ân-ı Kerîm, duanın en büyük tâlimlerini ihtiva eder. Yüce Rabb’imiz duâ hususunda âyet-i kerîmelerde şöyle buyurur:

“Kul eraeytekum in etâküm azâbullâhi ev etetkumus sâatü eğayrallâhi tedûne in küntüm sâdikîn.”

“De ki: Ne dersiniz; size Allah’ın azabı gelse veya o kıyamet gelip çatıverse, Allah’tan başkasına mı yalvarırsınız? Doğru sözlü iseniz (söyleyin bakalım)! Bilakis yalnız Allah’a yalvarırsınız. O da (kaldırılması için) kendisine yalvardığınız belâyı dilerse kaldırır ve siz ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz.” (el-En’am, 40-41) Bir diğer ayet-i kerime’de:

“Udû rabbekumtedaaruan ve hufyeten innehû lâ yuhibbul mu’tedîne.”

“Rabb’inize yalvara yakara ve gizlice duâ edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez.” (el-A’raf, 55)

Âhiretimizi kurtarabilmenin yegâne sermâyesi olan şu fânî dünya hayâtında hatırdan çıkarmamamız gereken en mühim dualardan biri de hüsn-i hatime(Güzel bir son) ile ölebilmeyi dilemektir. Âyet-i kerîmede Rabb’imiz:

“Yâ eyyuhellezîne âmenut tekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temutûnne illâ ve entum muslimûn”

“Ey îmân edenler! Allah’tan,O’na lâyık bir takva ile korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin!” (Âli İmrân, 102) buyurmaktadır.

Cenâb-ı Hak, samîmî duaları reddetmez. Lâkin bütün samimiyetine rağmen, kader-i mutlak’a muvafık düşmeyen(Allah’ın takdirine ters düşen) bâzı taleplere de icabet buyurmaz. Bundan dolayı duâ eden, hiçbir zaman bezginlik göstermeyip duaya devam etmelidir. Zîrâ böyle hâllerde duanın karşılığı âhiret âlemine havale edilmiş demektir.

Duâ ve gözyaşı, ilâhî rahmetten neş’et ettiği(çıktığı) için, mahzun gönüllere tesellî ve huzur bahşeden bir saadet iksîri ve Hakk’ın sevdasıyla yanık yüreklerin içtikçe ferahladığı tatlı bir kevser gibidir.

Yâ Rabbî! Aşk, vecd ve samîmî gözyaşlarıyla ilâhî rahmet ve mağfiretinden nasip alabilmemizi lutfeyle! İlâhî rızâna nâiliyet ümidiyle, yarattıklarına merhameti, gönüllerimizin tükenmez hazînesi eyle! İhlâslı kullarının feyizli duaları hürmetine, mübarek vatanımıza saadet ve dirlik, milletimize hak ve hayırda birlik ihsan eyle!

Âmîn!..

dualarİslam İlmihaliİslami bilgiler