Çocuğa, Peygamberlerden bir Nebiyyi muhteremin ismi koymak çok faziletlidir. Çünkü kıyamet gününde herkes isimleriyle çağrılacağından, Peygamberlere uyan ismin sahibi, o ismin bereketine ve sevabına nail olur. Bir hadis-i şerifte:
Allahü Teâlâ’nın en çok sevdiği isimler Abdullah ve Abdurrahman’dır, buyurulmuştur.
Çocuklar, güzel isimlerle isimlendirilmelidir. Fahr-i âlem sallallâhü aleyhi ve sellem efendimiz, çirkin isimleri değiştirmişlerdir.
Hazreti Ömer radıyallahü anh efendimizin bir kızı vardı. Adını Âsiye (isyankâr) koymuştu. Onu değiştirdiler ve Cemile (güzel) adını kovdular.
Bereket ve Felah gibi isimler koymak da uygun değildir. Çünkü, bereket ile felahtan sorulsa, yoktur diye cevap vermek gerekir. Bu da hayra yorulmaz.
Mânâsında zarar ve uğursuzluk olan isimler de koymamalıdır.
Hazreti Ömer (r.a.), bir kimseye adını sordular. O kimse de Cemre olduğunu söyledi ki, ateş koru demektir. Babasının adını sordu, Şehâb olduğunu söyledi ki, ateş alevi demektir. Ülkesini sordu, Hire olduğunu söyledi ki, yanmış siyah taşlık yer demektir. O zaman adama:
— Behey adam! Var git, ehlin ateşte yandılar, buyurdu. O kimse, ülkesine gittiğinde, gerçekten hepsini yanmış buldu.
Yine Hazreti Ömer radıyallahü anh, yardım istemek maksadıyla huzuruna çağırdığı bir adama, adım sordu. Sürrak oğlu Zâlim olduğunu söyledi. Sürrak, hırsız demektir. Zâlim ise, bilindiği gibi zulmeden mânâsına gelir. Hazreti Ömer radıyallahü anh da bu adama:
— Sen zâlimsin, baban hırsız!.. Senden, nasıl hayır ve fayda umulur? cevabını verdi.
Evlâda, güzel isimler gibi, güzel lâkaplar da vermelidir.
Fahr-i âlem sallallâhü aleyhi ve sellem efendimiz’in, bilindiği gibi üç oğlu oldu ve onlara Kasım, Abdullah ve İbrahim isimlerini koydular ve ayrıca Tayyib, Tahir ve Mutahhar lâkapları ile lâkaplandırdılar.
Düşük çocuğa da, bir isim koymak lâzımdır. İsimsiz bırakılan düşük çocuklar, kıyamet gününde babalarının arkasına düşüp: “Sen, beni isimsiz kaybettin..” diyerek dâva eyleseler gerektir, diye rivayet olunmuştur.
İsimleri, peygamber isimlerine uyan çocukları tahkir etmekten, onlara kötü söz söylemekten ve lanetleyerek eziyet etmekten de çekinmek gerektir. Bu muamele, o kimsenin bulunmadığı bir yerde olur ve ismi zikredilerek yapılırsa daha çirkindir. Fakat, yüzüne karşı isim söylemeden te’dip etmekte bir sakınca yoktur.
Özellikle adı Muhammed olan kimseye hürmet etmek gerekir. Bir meclise geldiğinde, hakkına riayet ve yerini genişletmek, yüzüne gülmek, asık suratla karşılamamak ve konuşmamak lâzımdır, buyurulmuştur.
Abdullah bin Abbas radıyallahu anhüma hazretleri’nden rivayet olunmuştur ki:
Kıyamet gününde: “İsimleri Muhammed ismine muvafık olanlar kalksın!” diye nida olunur. Zira, Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem hürmetine, onlar cennete girecektir.” buyurulmuştur.
Bir diğer hadis-i şerifte de:
“Ben, kıyamet gününde bütün Muhammed adını taşıyanlara şefaat ederim.” buyurulmuştur.
Bir diğer hadis-i şerifte ise şöyle buyurulmaktadır:
“Cebrail Aleyhisselâm gelip, Rabbimin selâmını tebliğ ettikten sonra, Cenab-ı Hakk: “İzzet ve celâlime yemin ederim ki, senin isminle isimlendirilenleri cehennem azabı ile azablandırmam…” buyuruyor.”
Çocuk konuşmaya başlayınca, önce:
La ilâhe illallâh, Muhammedün resûlüllah. kelime-i tayyibesini öğretmeli ve ondan sonra: Âyet el-Kürsi ve Haşr Sûresi’nin âyetlerini öğretmelidir.
;Eğer, bir kimse çocuğuna bu âyetleri öğretirse, kıyamet gününde kendisinden evlât hakkında sual olunmayacağı rivayet olunmuştur.
Çocuğun aklı başına gelince; farzları, vacipleri, sünnetleri ve âdabı öğretmelidir. Kız çocuğu ise, bunlarla birlikte kadınlığa ve ev işlerine ait hususları öğretmeli, yedi yaşına vardığında namaza başlatmalı ve on yaşında iken namaz kılmazsa, te’dip etmelidir.
Eğer, evin içinde yetim varsa, ona da kendi evlâdı gibi riayet ve terbiyesine gayret eylemelidir ki, Fahr-i Âlem sallallâhü aleyhi ve sellem efendimiz hadis-i şerifte:
“Bir kimse, kendi terbiyesinde olan yetime bakıp, Allah rızası için başını okşarsa, ellerinin dokunduğu her tüy başına ona sevap verilir ve cennette şöyle benimle beraber olur.” buyurmuşlar ve iki parmaklarıyla da bu yakınlığı işaret etmişlerdir.
Çocukları, Cenab-ı Hakk’ın ahlâkı ile terbiye etmelidir ki, hadis-i şerifte:
“Allahü Teâlâ’nın ahlâkı ile ahlâklanınız.” buyurulmuştur.
Çocuğu en güzel şekilde terbiye etmek, nafile ibadetten efdaldir. Çünkü, evlâdın salâhiyle kabirde yatan ataları sevindirilir. Hayırlı bir evlâdın, sadaka-i cariyeden sayıldığı hadis-i şerifte yazılmıştır. Çarşıdan bir şey götürdüğünde, bütün evlâtlarını bir tutmalıdır. Turfanda olan şeylerden, önce kız çocuğa vermek, daha ince kalpli olduklarından müstehaptır. Her halde, evlât hakkında merhametli davranmalıdır.