Sizin anlattığınız Müslümanlığı, onurlu insanı, müslümanın hayata bakışını, ibadetlere yaklaşımını dinledikçe kendimden, etrafımdaki insanlardan soğuyorum. Ne benim tesettürüm tesettür, ne kıldığım namaz, ne tuttuğum oruç gibi hissediyorum. Yaptığım ibadetleri tam olarak ifa eder halim yok. O zaman, ne dünya benim ne ahiret, hissine kapılıyorum. Şeytan fısıldamaya başlıyor; ‘Zaten o hayal ettiğin cennet bu halinle imkansız. Bari bu dünya için biraz daha gevşek davran.’ Ben daha saliha kul olmak için duamı ve uğraşımı arttırdıkça, şeytan daha çok cezbedici şekilde sunuyor. Sınavın, şeytanın oyunlarının ve kendi acizliğimin farkındayım. En çok canımı sıkan ilk attığım adımda sonunun kötü olacağını biliyorum ve devam ediyorum, son adımı atar atmaz da pişman oluyorum, kahroluyorum. Sanki ilk adımda bilmesem beş puan, bilerek yapınca on beş puan günah işlemiş gibi hissediyorum; yine ümitsizlik kaplıyor. Rahim, Afuv, Latif, Kerim isimleriyle teselli buluyorum, cezalandırıcı isimleri ürpermeme sebep oluyor. Ümitsizliği şeytandan biliyorum. Allah’ın affediciliği benim günahlarımdan büyüktür diyorum. Sonra yüzsüzlük yaptığımı hissediyorum. Açmazlarımı oluşturuyor kendimi içine sıkıştırıyorum. Çevre ve aile olarak destekleyici, imanla yol gösterici ortamım yok. İlminize, İslam’ı kavrayış ve anlatışınıza güven duyuyorum. Bana yol gösterir misiniz?
Hemen hemen herkesin ortak sorunu gibidir bu. Sabredip sebat edenlerin kazanacağı bir dünyadayız. Şeytan sizi gereksiz tartışmalar üzerinden yıpratmaya çalışıyor. Siz bunların yerine bir iş yapsanız kazanırsınız. Böyle bir alana girmesi gerekmeyen kimse yoktur zannederim. Herkesin kendine göre açmazları vardır muhakkak, yarın öleceğiz diye bugünü ihmal etmediğimiz gibi, yapamadıklarımızın üzerinden de imanımızı zedelemenin gereği yoktur. Sabredin, asıl kabiliyetinizi keşfederek onun üzerinden yol almaya çalışın. Bile bile kendinizi pasifleştiriyorsunuz.