Bir iftar sofrasında, Hz. Ebu Bekir’e bir bardak soğuk su ikram edilir. Suyu dudağına götürünce, hıçkırıkları, boğazında düğümlenir. Yanındakiler ne olduğunu sorarlar. Cevap verir:
Birgün Allah Rasûlü, kendisine getirilen böyle bir bardak soğuk suyu içmiş sonra da ağlamış ve:
“O gün nimetlerden hesaba çekileceksiniz” âyetini okuyarak, işte bu nimetten de hesaba çekileceğiz, buyurmuştu.
Bunu hatırladım ve onun için ağladım…
Halbuki, Hz. Ebu Bekir gayet sade ve fakirâne bir hayat yaşıyordu. Vereceği hesap gayet hafifti. Halife iken uzun zaman başkalarının koyunlarını sağarak ailesinin nafakasını temin etmeye çalıştı. Neden sonra kendisine maaş bağlandı ama bu defa da verileni çok buldu. O, Medine’nin en fakir insanının geçimini kendine ölçü kabul etmişti. Bu itibarla da artan parayı bir testiye atıyor ve orada biriktiriyordu. İki buçuk senelik hilafeti süresince, aldıklarını hep böyle biriktirmişti. Vefat edeceği zaman da, kendisinden sonra gelecek halifeye teslim edilmek üzere, bu testiyi vasiyet ediyordu. Hz. Ömer, halife olup da testiyi kırdırınca içinden küçük küçük paracıklar çıktı, ve bir de mektup vardı. Bu mektupta, yeni halifeye hitaben şöyle deniyordu:
“Bu paralar, bana verilen maaştan arta kalanlardır. Ben Medine’nin en fakirini kendime ölçü kabul etmiştim. Artan miktarı bu testiye koydum. Binaenaleyh, bu paralar hazineye aittir ve oraya konulmalıdır.”
Hz. Ömer mektubu okuyunca ağladı ve: “Kendinden sonrakilere çok ağır bir yük bıraktın, ya Eba Bekir” dedi.
Hz. Ebu Bekir, böyle zahidâne yaşamayı Hz. Muhammed Aleyhisselam’dan öğrenmişti.