Aşka inanır mısın? Sorusu kendimi bildim bileli sorulurdu. Bir aralar aşka inanmazdım, cidden saçma bulurdum. Daha sonra bu fikrim değişir gibi oldu ama sadece değişir gibi olmuş aşk yok yalan. Peki etrafımızda gördüğümüz yığınlar ne oluyor? Çok basit bir kısmı özenti, bir kısmı menfaat, bir kısmı vahşi dürtü tatmin aracı ama hiçbiri aşk değil.
Zaten ikili ilişkileri irdeleğimizde karşılıklı menfaatten başka bir şey olmadığını görüyoruz. İlişkinin sonu evlilik dahi olsa ortada menfaat dönüyor. Sen ona bir şeyler veriyorsun o sana bir şeyler veriyor. Karşılıklı ticari kaygı içersinde yaşamınızı sürdürüp gidiyorsunuz. Hele %95 inin sonu evlilik olmayan üniversite ilişkilerinde durum ticari kaygının da ötesine geçmiş vaziyette. Her iki taraf da tek taraflı büyük kârlarla deyim yerindeyse voleyi vurma peşinde.
Zaten bu büyük menfaatler olmazsa “Sen beni hiç sevmiyorsun aşkım” Dudağı büze büze “Aşkııııım bizim ilişkimiz nereye gidiyor?” “Azıcık olsun benimle ilgilen” klişeleri çekilmez. Olaya bu açıdan bakıyorum ama dönüp bir iki sene önceme baktığım vakit şu an ölesiye eleştirdiğim bu saçmalığın benim de her tarafımı sardığınu görüyorum. Zaten aşka inanır gibi olduğum zamanlar da o zamanlardı. Kalabalıklara içinden baktığınızda kalabalığın ne istediğini, ne kadar olduğunu, neye hizmet ettiğini iyi göremiyor ve onları yönetemiyorsunuz.
Tüm bunları görüp kalabalığa hakim olmak istiyorsanız hakim bölgeye çıkmanız gerekir. Aşkı iki çeşitte ele almalıyız tabii. Bir de onun ilahi boyutu var ki ona inanıyorum ama onu yaşayamıyorum o da ayrı bir olay tabi. Her şeyin yozlaştığı günümüzde aşklar da yozlaşmış ve yukarıda çizdiğim tabloya bürünmüş durumda. Artık insanlar evlenmekten çekinir olmuş.
Evleneceğim kız acaba benden önce kimin hangi vahşi dürtülerinin oyuncağı olmuş kuşkusu beyinleri neredeyse yakıp yıkıyor. Hatta “üniversite okumuş kız almam” düşüncesi de sadece bundan ibaret. Yoksa kim hayat arkadaşının kültürlü olmasını istemez. Velhasılı ben aşka inanmıyorum. Aşk yok onu biz öldürdük.