Kaderin değişmezliğine inanmak, her şeyin sorumlusu olarak Allahı görmek, yaşanan olumsuz deneyimlerden dolayı Allahı suçlamak ve ona küfretmek, sanki başımızdaki patronun gözüne girmemiz gerekiyormuşuz gibi şekilsel ibadetler yaparak yaşamak en büyük trajedi, kurban psikolojindeki zavallı insan trajedisi.Öncelikle kavramları tam olarak anlamak gerekmekte Kaderin anlamı; içerisinde bilinç taşıyan PLAN ,SİSTEM,YASA demektir. Kader öyle alnımıza yazılan bir yazı değildir. Yerçekimi yasası kaderdir, düzendir, yasadır. Suyun kaldırma kuvveti kaderdir, plandır, yasadır. Elektromanyetik kuvvet kaderdir, plandır, yasadır. Her birimiz bir enerji birimiyiz ve muhteşem bir düzen, plan, yasa yani kader içerisinde hareket etmekteyiz. Uzayda her yıldızın, gezegenin, göktaşının, kara deliğin bulunduğu yer de bir palandır, kaderdir. Manyetik ve ışınsal durumların hareketleriyle yerleri ve konumları belirlenmiştir. Bir var olurlar, bir yok olurlar, her zerre değişime ve dönüşüme uğrar, enerjiler sürekli değişim halindedir. Bizler de bir plan, sistem, yasa dahilinde bedenli olarak görünüp sonra enerjisel konuma geçeceğiz, enerjiden oluştuk, yoğunlaştık tekrar enerji formu olacağız. Her bitkinin doğumu, yıldızın doğumu nasılsa insanoğlunun da doğumu bu şekildedir. Evrendeki her şey zerreden güneşe kadar her şey ama her şey Allahın bilincini taşır. Her şey bilinçle, belirli bir düzenle gider. Ancak insanoğluna Yaratan tarafında diğer varlıklara verilmemiş armağanlar verilmiştir bu da Allahın esmalarıdır ve bu esmaları kullanma yetisidir. Evrendeki tüm yasalar manaları itibariyle esmalarla çalışır. Biz insanoğlu da bu esmaların güçlerini kullanarak sistem içerisinde değişiklik yapabilme yeteneğine sahibiz. şimdi bir nehir düşünün doğanın yapısına göre engebelerden, taşların üzerinden akıp gidiyor, nehir kendi iradesiyle akış yönünü değiştirebilir mi? Hayır çünkü yasalar devrededir ve o yasalara göre hareket etmek durumundadır çünkü iradesi yoktur ve seçim yapamaz, seçim yapmayı bile düşünemez. Peki ya insanoğlu dilerse doğadaki nehrin suyunun yönünü kurduğu barikatlarla ve kazdığı oluklarla değiştirebilir. İnsanoğlu yaşamının gidişatını da değiştirebilir çünkü iradesiyle yani varlığında var olan esmaların gücüyle seçim yapma, karar verme ve uygulama gücüne sahiptir. Bu güç insanoğluna bir armağan olarak Allah tarafından verilmiştir. Bu nedenle insan ALLAHın dünyadaki halifesidir.Ne yazık ki insan bu gücün sorumluluğu almayı reddetmeye, kendi gücünü inkâr etmeye meyillidir. Bunun sebebi de yine varlığında, nefsinde var olan negatif kuvvelerdir. Allahın kendisine verdiği gücü reddetmek, kendisini kurban gibi, güçsüz ve çaresiz görmek aslında Allaha ve Onun düzenine yapılan en büyük hakarettir. Bu şekilde gücünü reddetmek yine insanoğlunun seçimidir ve bu seçim kişinin düşük enerjili bir yaşam yaşamasına ve düşük enerji boyutundan da bedeninden ayrılmasına sebep olur. Dolayısıyla varlığımızı oluşturan esmaların gücünü kullanıp kullanmamak bizim seçimizdir. Ya nehirde akan su gibi olur ve istediği yöne gidemeyen insanlardan oluruz ya da seçim yaparak kendi akış yönümüzü kendimiz belirleriz.Kuantum fiziği ve mekaniği deneylerle ispatladı ki; Yaşadığımız evren her zerresiyle enerjiden ibarettir. Salt enerjiden oluşmuş bu evrende bedenlerimiz dahi yoğunlaşmış enerji formudur. Dokunduğunuzu zannettiğiniz şeylere bile dokunamazsınız aslında elinizin elektronları dokunduğunuz objenin elektronlarını iter sizin hissettiğiniz sadece duygudur. Duygular ise zihnimizde enerjileri harekete geçiren kimyasallardır. Beş duyu algımızla üç boyutlu olarak algılıyoruz evrenimizi. Bu demektir ki; aslolan sadece bilinçtir, geri kalan her şey yönlendirilmeye ve şekillendirilmeye hazır enerjilerden ibarettir. Enerjileri yönlendiren ve onu var algılattıran sadece bilinçtir, zihinlerimizdir. Zihinlerimizde bilincimizde dünya formatına uygun olan program yerleşiktir. Bu program sayesinde algılarız içinde var hissettiğimiz evrenimizi. Bize dışarıda gibi gelen sesleri, görüntüleri, kokuları da bu program aracılığıyla algılarız. Aslında biz sadece zihnimizdeki bilinciz.Bu güne kadar sadece olabileceğine inandıklarınızı yaşadınız. Eski dönemlerde dünyanın düz olduğuna inanılıyordu yuvarlak olduğu düşüncesi o günler için deli saçması geliyordu. şimdi sizlere sizin zihniniz çok güçlü kullanılmayan alanlarınız aktive ederseniz telepati, telekinezi, ışınlanma gibi özelliklerinizi kullanabilirsiniz dersem bana deli saçması diyebilirsiniz tıpkı dünyanın yuvarlak olduğu söylendiği zamanlardaki gibi. Ama bunların hiç biri deli saçmalığı değil her birimizin bilincinde aydınlamalar yaşanmaya başladığında bize yürümek kadar doğal gelecek yeteneklerimizden bahsediyorum. Bu konular ayrı bir kitap konusu, söylemek istediğim şu ki esmaların zikri beynimizdeki alanların aktive olmasını sağlayarak bilincin uyanmasını ve yetenekleri ortaya çıkmasını sağlayacak en büyük güçtür.Yasalar dâhilinde bedenli bir biçimde dünya zamanına göre dünya geliş saatimiz ve dünya formatından ayrılış saatimiz belirlidir. Bu yağmurun yağması gibi bir durumdur. Nasıl ki bulutların yoğunlaşması sonucu yağmur damlaları gökyüzüne düşerse ve bu bir yasa ise bizlerinde yeryüzüne gelişimiz de bu şekilde neden sonuç ilişkisiyle bağlantılıdır. Biz de bir yağmur damlası gibi geliriz. Dünyada oluştuğumuz zaman, içinde bulunduğumuz mekân ve ebeveynlerimiz de belirlidir bunlar tasavvufta geçen mutlak kader adı verilen başlangıcı ve sonu belirleyen yasalardır. Ancak yaşam yolcuğunda insanoğlu Allahın yeryüzündeki halifesi olarak, kendi yaşam şeklini belirleyebilecek iradeye sahiptir. Yeter ki bu iradesini açığa çıkarabilsin ve gücün kendinde olduğunu hatırlayıp fark edebilsin. Özetlemeye çalışırsam, bedenlenerek gelişimiz ve bedenimizi terk ederek saf enerji boyutuna dönüş saatimiz bellidir. Geldiğimiz yer ve ebeveynlerimiz de bellidir. Yaşam yolculuğunuzda yakınlarımızı kaybedeceğimiz zamanlar da bellidir. Bunun dışarısında seçeceğimiz mesleğimiz, yaşayacağımız yer, ilişkilerimiz, değerlerimiz, yaşam şeklimiz, yaşama bakış biçimimiz, nasıl bir insan olduğumuz, maddi durumuz gibi tüm alanlar bizim seçimiz ve irademizle yönlendirmemiz dahilindedir. Eğer varlığımızda var olan esmaları kullanmazsak yaşamın akış yönüne ve yaşam kalitemize müdahale edemeyiz ve belki de arzu etmediğimiz bir yaşam süreriz. Sonra buna Kader der Allahı suçlarız. Eğer varlığımızda var olan esmaların gücünü ortaya çıkabilirsek enerjilerin akış yönünü ve enerjilerin biçimlenmesini değiştirebilir istediğimiz bir yaşam süreriz.Kısaca söylemek gerekirse adına kader denen yasaları, düzeni, kendi isteğimiz doğrultusunda yönlendirebilecek tek güç niyetlerimiz, dualarımız ve zikirlerimizdir. Hele ki toplu halde aynı niyet için yapılan dua ve zikirlerin oluşumu çok daha etkili olacaktır. Bu nedenle toplu zikirlerin gücü pek çok durumun ve olayın akışını değiştirebilecek güçtedir.Mutlak Kader : Dünya formatına giriş ve çıkış şeklimiz ve zamanımızdır.Muallak Kader: Niyetlerimiz ve irademiz doğrultusunda yaşam yolculuğundaki seçimlerimizdir.De ki: “Herkes kendi yapısına uygun işler görür. Rabbiniz, en doğru yolda olanı daha iyi bilir.” (İsra Suresi 84.ayet)Nilda Ferhan Efeçınar